Bisiklet turlarimin finansmani icin sanatsal olan fotograflarimin telif haklarini satisa cikarmaya karar verdim. Ilgilenen olursa sayfanin ozel mesaj butonundan veya baymineral@gmail.com adresinden satin almak istedikleri fotograflarin linkleri ve fiyat teklifleriyle birlikte bana ulasabilirler. - Baki Berk Kayalar

10 Temmuz 2009 Cuma

B4-1.Kısım: İzmit-Bozcaada = 11-15.06.2009

Yaklaşık iki buçuk senedir yapmayı hayal ettiğim bu turun başındaydım. Haftalardır süren rota çizim ve ajandaya not alma aşamaları bitmiş ve turun başlangıç tarihi yaklaşmıştı. Bende "tura acaba gerçekten başlayabilecekmiyim" stresi, ailemde de bende ayrı kalacakları minimum otuz günün stresi vardı. Nede olsa ben iki artı bir tekerlekli, dışarıdan gelebilecek tehlikelere açık bir taşıt üzerinde tek başıma seyahat edecektim.

Günlerden 11 Haziran 2009 Perşembe. Gecesinde uyku tutmadı tabi. Evimdeki rahat ortamdaki son gecemi yaşamışım. Çarşamba günü Scotty ve Bıcır' ı garaja indirip birbirine bağlamıştım. Sabah yapacağım tek şey Bıcır' ın çantasını yerleştirmek, kaskımı takıp yola çıkmaktı.

Sabah 05.49' da evin garajından ayrıldım. 06.00 sıralarında evime elveda dedim. Çıktım serin İzmit sokaklarına. Ortalıkta pek trafik yoktu haliyle. Sakince gara doğru süzülüverdim. Turun resmi başlangıç ve bitiş yeri İzmit Garı idi. Garda bir-iki fotoğraf çekildim. O sırada da 06.02' de Meram Ekspresi gara giriş yaptı ve başındaki 90lık E 43007 makineyle beraber bana elveda dedi (sanki).



Yukarıdaki fotoğrafın ardından Pişkin Fırını' ndan sıcak, susamlı ve kaşarlı pohoçalardan bir kaç tane aldım ve yola koyuldum. Mimar Sinan üstgeçidini kullanarak Gölcük yoluna çıktım. Bandırma' ya kadar görüşmeyeceğim demiryoluna hoşça kal dedim.

Gardan çıkmadan önce Coşkun Ayaz kaptanıma haber vermiştim. Beni Yeniköy' de karşılayacak ve Yalova' ya kadar bana eşlik edecekti. Beni Yeniköy' de bir otobüa durağında bekliyordu. Durağa varınca kısaca sohbet ettik ve yola koyulduk.

Coşkun Kaptanımın gezimle ilgili yorumlarını http://yasamyolum.blogspot.com/2009/06/bisikletle-yalovaya-eslik-turu.html linkinden okuyabilirsiniz.





Ulaşlı civarında ilerlerken.



Turdaki ilk il sınırım.



Çiftlikköy' e iki kilometre kala bir lastik sesi geliyor. Sürekli bir cıyıldama. Duruyorum, bisikleti kontrol ediyorum bir şey yok. Devam ediyorum ama yine aynı ses. Yine duruyorum ve aklıma Bıcır' ın tekerleğine bakmak geliyor. Bakıyorum. Meğer lastiği patlamış :( Kaptana sesleniyorum ama duymuyor. Telefon ediyorum ama onunda sesini duymuyor. Bende bu büyük turun ilk iç lastik değişimini alelacele gerçekleştiriyorum. Beş dakika sonra herşey tamam. Yola devam.

Lastik değişiminden sonra Kaptanım beni böyle yakalıyor. :)



Yalova' nın girişi.





Yalova şehir merkezine girdik. Pideciden pide aldım ve yiyecek bir yer aramaya başladım. Emekli bir öğretmen bizi çağırdı. Turun ilk çay ısmarlanma vakası burada gerçekleşti. Mesut Selvi adında bir öğretmen. Kendisinden ve ailesinden bolca bahsetti. Bizde turun amaçlarından bahsettik. Güzel sohbeti için kendisine teşekkür ediyorum.



Şehir merkezinde bir kaç fotoğraf daha çektikten sonra yola devam etmem gerektiğini hissediyorum. Kaptanım beni Çınarcık sapağında yolcu ediyor. Beni güzelcene fotoğrafladığı için çok teşekkür ediyorum. Uzun bir yolculuğa beni uğurluyor.



Çınarcık' ta biraz dinleniyorum ama çok değil. Deniz kenarında gölgelik, sakin bir yer arıyorum ama bulamıyorum. Her yer günübirlikçiler tarafından işgal edilmiş. Bende çıkıyorum Armutlu yoluna. Yolda yangın ilk müdehale ekiplerinden bir grubunu buluyorum. Bir çardakta gölgelik içerisinde dinleniyorlar. Sohbetleri güzel başlamıştı. Yatay binilen bisikletlere binenlerin bir kaç hafta önce oradan geçtiğini söylediler ama bir süre sonra Atatürk' ü kötülemeye varan konuşmalar doğunca oradan hemen ayrılıyorum.

Esenköy yolundayım. İlk gün. İlk ciddi rampalar. Tek başınayım. Öğleden sonrasının güneşi asfaltı ısıtıyor, asfaltın sıcaklığı ise beni yakım yakım yakmaya başlıyor. Bu tur nasıl bitecek diye düşünmeye başlıyorum ve kendimi gerçekten yanlız hissediyorum. Turu burada kesmeyi bile düşünüyorum. Ama yarıda bitirmeyi de göze alamıyorum. Son çare olarak Şenköy' de sevgili Serkan' ı (Taşdelen) arıyorum. "Berk 10 gün dayan, alışırsın, sakın vazgeçme" diyor. Beni yüreklendiriyor. Esenköy' e gelmeden önce yemem gereken rampaları Serkan' ın gazıyla bir çırpıda yiyiyorum.

Esenköy' e gelmeden önce nefis bir iniş var. Yokuşun tepesi 185 metre rakımlı. Rampa, 25 kilo yükle inmek için fazla dik. Ağır ağır iniyorum, inişteki bir çeşmede suluklarımı dolduruyorum. İnerken acelem yok. Hız kaygım yok. Frenlerin kontrolünü kaybedersem aşırı hızlanan o kadar yüklü bir bisikleti kolay kolay durduramam.

Yokuşun tepesinden Esenköy sahili.



Esenköy' de bir şeyler yemem lazım. Çünkü Armutlu' ya varmadan önce çıkılacak ciddi bir çıkış var. Bir şeyler atıştırmak için durduğum bir yer kuruyemişçi çıkıyor ama sahibi iyi birisi. Sohbeti tatlı. Selahattin Özkan abimiz. Yakındaki bir süpermarketi tarif ediyor. Bende bisikletimi kendisine emanet edip oraya gidiyorum. Peynir, ayran ve ekmek alıyorum. Kuruyemişçide bunları tüketiyorum. Bende kendisine fotoğraflarımdan birini hediye ediyorum.



Armutlu çıkışının başlangıcına kadar bir kaç kilometre yol var. Deniz kenarından gidiyor ve köprü geçişleri haricinde tamamen düz. Çıkış başlıyor. Nefis manzaralı bir yol. Ama yol genişletme çalışmaları var. Arada bir kamyonlar geçiyor. Ortalık toz toprak içerisinde. Bir süre sonra stabilize zemin başlıyor. Yokuş çok dik. Manzara harika ama ter içerisindeyim. Hava kararıyor. Kendimi güç bela Taz Dağı' ndaki 239 metrelik zirve noktasından Armutlu tarafına atıveriyorum. Yokuşun iniş kısmının zemini oldukça kötü. Asfalt atmışlar ama gevşek asfalt. Mıcır tanecikleri yolu kaplıyor. Fazla hızlı inemiyorum yine. Hava tam kararmadan Armutlu şehir merkezine iniyorum. Polis merkezine gidip çadır kuracak yer soruyorum. Şehrin dışında bir yer tarif ediyorlar ama karanlıkta orayı bulamam. Aileme danışıyorum, "pansiyonda kal" diyorlar. Çarşıdan meyve alışverişi yapıyorum. Üç muz, üç elma ve iki limona, dört lira veriyorum. Sonra sahilde Motel Model' i buluyorum. 20 liraya anlaşıyorum. İki kişilik duşlu odada tek başıma kalacaktım. Bisikletimi gecenin ilerleyen saatlerinde yönetim odalarına sokuyorlar. Duşumu alıp, elbiselerimi yıkadıktan sonra sabah erkenden uyanmak üzere yatıyorum.

İlk günün bilgileri:

En yüksek hız: 41.6 km/h Ulaşlı-Konca rampası, Yalova-Armutlu arasındaki en yüksek hız ise 36.7 km/h

Ortalama: 16.3 km/h

Mesafe: 125.99 klm

Yakılan kalori: 4779

-------------------------------------------------------------------------------------

İkinci günüm. Tarihlerden 12 Haziran 2009 Cuma. 05.05' te hareketimle başlıyor. Sabahın karanlığında yola çıkmak pek kolay değil. Yollar sakin. Köpekler coşkun. Narlı Köyü, köpekler açısından son derece zengin bir coğrafya oluşturuyor. Köpek tacizlerinin ardı arkası kesilmiyor.

Buraya gelmeden evvel bir tersanenin yanından geçiyorum. Bir kaç battal boy köpiş beni topluca taciz ediyor. Sakin davranarak aralarından rahatça geçiyorum. Ortalıktan kopan gümbürtüye rağmen tersanenin iki ayaklı uyuşuk bekçisinin duruma kayıtsız kalması aklımda kalıyor.

Salimen Bursa İl Sınırı' ndan geçiyorum.



Armutlu-Gemlik karayolu çok güzel. İçerisinden geçtiğim Karacaali kasabası da çok hoşuma gitti. Mutlaka görülmesi gereken bir balıkçı köyü havasında.



08.30' da Gemlik' e girdim. Sakin saatlerde. Sahiline uğrayamadım. Yolum uzundu. Bir kargo şirketinin elemanları suluklarımı doldurarak büyük iyilik ettiler.

Gemlik' ten çıkarken cadde ıslaktı. İleride hareket halinde olan bir araç kuyruğu. Meğerki arazözün biri caddeyi suluyormuş. Ağır ilerleyen kuyruğun ilerisine geçip arazözün oluşturduğu su duvarının içinden geçtim. Bende hafif çapta bir coosss sesi çıkmıştır. Harika oldu :) Sabah duşunun ardından Gemlik çıkışında 85 metre rakımlık bir tırmanış beni bekliyordu. Bir solukta çıktım. Çıkışın sonunda bana yol veren iş makinesini en sol şeritten olmak suretiyle geçiverdim. Gemlik' ten bir kaç kilometre sonra Kurşunlu-Mudanya yolu sapağı beni bekliyordu. Kurşunlu yolunu kamyonlarla methetmişlerdi ama yolda doğru dürüst kamyon yoktu. Meyve ağaçları ile dolu, dar bir yol. Kurşunlu' ya yaklaşırken bir çeşme başında bir şeyler atıştırdım. Sonra devam. Kurşunlu' da durmadım. Ardından ver elini Mudanya. Kurşunlu-Mudanya yolunun çok iniş çıkışlı olduğunu hatırlatmam gerekir. Ama manzaralar ve meyve ağaçları bu rampaları çekilir kılıyor.

Güzelyalı' ya varmadan önce Güzelyalı ve Mudanya sahilinin Scotty ve Bıcır ile birlikte görüntüsü.



Mudanya' ya girişte kullandığım yol beni istasyona çıkartıyor. Bu binayı daha önceden ziyaret etmiştim. Bisikletle de görmek istiyordum. Şu an otel olarak kullanılıyor.



Bu da binanın tarihçesi.



Mudanya İstasyonu ziyaretimin ardından yemek yiyecek bir yer aramaya koyuldum. Armutlu-Mudanya arasını 5.5 saatte gelmiştim ve yakıt depolarımı doldurmam gerekiyordu. Kentin ana caddesinde lokanta ararken Lale Lokantası' nı buldum. Pilav üstü tas kebap ve Arnavut ciğeri yedim, salata ve su, lokantanın ikramı oldu. Ciğer muhteşemdi. Normalde ciğer pek sevmem ama harika yapmışlar. Bursalılara duyurulur. Bana 10 lira hesap çıkardılar. Kredi kartıyla ilk alışverişimi burada yaptım.

Yemekten sonra sahilde gölgelik ararken benim trakvay diye tabir ettiğim traktörden bozma tren benzeri araç çıkageldi. "Seni şimdi ham yaparım" sözlerinden oluşan bir müzik, trakvaydan yükseliyor, arkasından gelen çocuk bisikletlilerin varlığı da ortamı komik bir havaya sokuyordu.



Mudanya sahilindeki trakvaylı komedik duruma şahit olduktan sonra bir ağacın gölgesinde kısa bir süre gözlerimi dinlendirdim ve Zeytinbağı' na doğru, yola devam ettim. Mudanya çıkışındaki dik ama kısa çıkışı hallettikten sonra bir kaç kilometrelik tatlı eğimli kesimin tadını çıkardım. Manzaralar muhteşemdi. Bir miktar çıkışın ardından Zeytinbağı (Tirilye) kasabasını kuş bakışı gören bir noktaya ulaştım. Fotoğrafın açıklamasını yapmaya gerek yok sanırım :)



Zeytinbağı sahiline doğru süzüldüm. İlgimi çekecek bir şey bulamayınca Eyerci' ye doğru devam etmeye başladım. Zeytinbağı' na gelinirde zeytin alınmaz mı.. Sahile inerken gözüme kestirdiğim bir zeytin mağazasından azıcık kırık yeşil zeytin aldım. İlerleyen günlerde kahvaltılarıma destek olacaktı. Zeytinci çıkışında meydanda büyük bir çeşme gözüme çarptı. Buz gibi suyu, bilek kalınlığında akıyordu. Mataralar bir çırpıda doldu o buz gibi suyla.

Ardından çıktım yola. Tatlı eğimli çıkış ve arkamdan esen rüzgâr beni kısa zamanda yokuşun tepelerine ulaştırdı. Yolun genişlediği bir yerde duran bir arabadan bana bir avuç kadar erik ikramı geldi. İlerleyen kilometrelerde yol kenarındaki vişne ağaçları dikkatimi çekti. Birinin yanında duruş yaptım. Biraz yedim. Biraz da gidon çantama depoladım. Vişne toplarken beni görüp gaza gelen "şahinci" tayfasından bir sürücü az kalsın karşı yönden gelen başka bir araçla çarpışıyordu.

O bölgede düzlük bir alan vardı. Orada arkamdan gelen rüzgârın da etkisiyle düz yolda 40 km/h yapmanın keyfini yaşadım.

Esence' ye vardıktan sonra Eşkel sahiline indim. Orada bir miktar yol kaybetme seramonisinin ardından Eyerci yoluna çıktım. Tatlı sert bir kaç hafif yokuşun ardından Eyerci' ye vardım. Eyerci girişindeki dik ama kısa yokuşun tepesinde fotoğraf çekerken arka planımdaki kayaçlardaki bir kısım dikkatimi çekti. O kısmı oradan alırken devriye gezen jandarmanın ilgisini çektim. Defineci filan sanmışlar beni. Yanlarına gidip kendimi tanıttıktan sonra yanımdan ayrıldılar.

Eyerci sahilinin görüntüsü.



Yukarıdaki fotoğrafı çektiğim kayalık.



Sahile indikten sonra fotoğraflarda ön planda bulunan kayalığın bir köşesinde çadır kurmayı denedim ama kum çok yumuşak ve pislik içerisindeydi. Bende daha uygun bir kamp alanı bulma umuduyla yakındaki markete gittim. Marketteki sohbet güzeldi. Sohbetin ardından Deniz Market' teki İbrahim Eren abime bir fotoğrafımı hediye ettim.



Esence yolunda topladığım vişneler.



Eyerci' den sonra daha uygun bir kamp yeri bulma umuduyla yola devam kararı aldım. İniş çıkışı pek olmayan yolda yüksek bir ortalama ile akşam serinliğinde sürüş yaptım. Bir köyden geçerken adamın biri evine davet etti ama yanlız başıma iken tanımadığım insanların yanında evde konaklamak tercihim değildir. Amacım Kocasu Nehri deltasına yakın olan bir köyde kalmaktı ama o köyü farkında olmadan es geçmişim. Artık hava kararmaya başladı. Yolda araçlar çok nadiren geçiyor. Sağımda kumsal ve tuza dayanıklı bitkilerden oluşan bir arazi vardı. Dinginliğin ortasında pedal çevirmek. Geçtiğim ağaçlıkların içerisinde yüzüme yağmur gibi sinek grupları çarpıyordu. Hava karartısı iyiden iyiye kendisini hissettirdi. Dümdüz yollarda 25-30 arası ortalama ile gitmek harika duygular veriyordu. Ama artık kalacak bir yer bulmak gerekiyordu. Son umudum Hayırlar Köyü idi. Havanın alaca karanlığında 20-30 metre önümden kesinlikle vahşi olan bir hayvan cinsi son hızla kaçtı. Bir kaç kilometre sonrasında da Hayırlar' a vardım. 2. gün planında Hayırlar' a ulaşma yoktu. 25 kilometre ekstra yapmak güzel oldu. Kendimi hemen köyün kahvesinde buldum. Kahvenin önündeki banklarda uyku tulumunda uyumama sıcak baktılar. Bana ihtiyar heyeti çay ısmarladı. Sohbetleri pek güzeldi. Sohbet ettiğim yaşlılardan birisi bir kaç dakikalığına ortadan kayboldu. Geri döndüğünde elinde hanımının yaptığı içi tatlı-tuzlu çöreklerle dolu bir gazete vardı. Akşam yemeğim gelmişti. Hayırlar Köyü halkı köyün adına yakışır bir şey yaptı. Sohbet sırasında eski tip minibüslerden biri kahveye yanaştı. Hırdavat ve giyim eşyası satan seyyar bir tür satıcı. Beni görünce "sen ne zaman buraya geldin, daha dün seni Armutlu' da gördük" dediler. Zaten minibüs bana tanıdık gelmişti. :)

Sohbetin ardından yatağımı hazırladım. Bisikletimi de kahvedekilerin yardımıyla daha güvenli bir yere çekip bağladım. Ardından rüzgârın uğultusu, köpek havlamaları ve gece kuşlarının melodileri eşliğinde yarı rahat bir uyku çektim.

2. günün istatislikleri:

127.56 klm. Toplam: 253 klm' ye çıktı.

14.7 km/h ort. 41.5 km/h maksimum.

4343 kalori yakmışım.

-------------------------------------------------------------------------------------

3. gün: 13 Haziran 2009 Cumartesi:

05.11' de Hayırlar' dan sessizce ayrıldım. 10 kilometre kadar sonra Karacabey' e ulaştım. Karacabey' deki hırçın köpecikler bana günaydın dedi. Şehir merkezinde fazla oyalanmadan anayola çıktım. Planda normalde Bandırma' ya sahilden ulaşmak vardı ama aşırı derecede inişli çıkışlı olduğundan gözüm almadı. Karacabey' den Bandırma' ya kadar karşıdan esen rüzgâr beni oyalayacaktı. Kentten ayrıldıktan bir kaç kilometre sonra kahvaltı etmek için bir benzinciye girdim. Oradaki benzinci bir teyzenin "bu bisikletle Çanakkale' ye gidilir mi" sözü ilgi çekiciydi.

Bu benzinciden bir kaç kilometre sonra rüzgâra dayanamayıp kamyoncuların toplaştığı bir tesise girdim. Kamyoncular küçük tırcı olan ben' i gülerek karşıladılar. Muhabbetleri belden aşağı gitmeye başlayınca ikram edilen çayı kısa sürede içip yola devam ettim.

Balıkesir.. Merhaba..



Bir süre sonra karşı yönden turcu olduğu belli olan bir bisikletli göründü. Göz göze gelip durunca bisikletiyle beraber hemen yanıma geldi.

İsmi Hagen. 20 yaşında. Tek başına Almanya' dan yola koyulmuş. Fas' a geçmiş. Akdeniz turu yapıyormuş. İstanbul üzerinden Almanya' ya geri dönüş yapacaktı. Şu an muhtemelen hâlâ yoldadır. Hayırlı yolculuklar genç yoldaşım.

weltenwanderer@gmx.de adresinden kendisine ulaşabilirsiniz.









Kendisine çikolata ikram ettim. O da bana baklava sevip sevmediğimi sordu ve kalan bir parça baklavasını ikram etti.



Binlerce kilometre sonunda Hagen' ın kabaklaşmış ön lastiği. Benim ise nispeten genç olan ön lastiğim.



Bandırma' ya kadar olan yol genelde rüzgâr mualefeti altında geçti. Bir süpermarkette mola verdim. Bisikleti temizlik yapan bayanlara emanet ettim. İçeriden peynirle birlikte pişmiş, ısıtılmaya hazır tavuk köftelerinden aldım. Bu köfteler gecemi zehir edecekti.

Bandırma' da demiryolunu hatırladım. Tren geçmesini umut ettim ama geçmedi.







Edincik' e kadar tırmandım. Sonra iniş profili başladı. Rüzgâr arkamdaydı, iniş vardı ve 25 kilo yüküm mevcuttu ve yol düzgün zeminli ve genişti. İstesem 60-70 km/h çok rahat yapardım ama yemedi. 30-40 km/h arası hızlarla seyretmeyi uygun gördüm. Bezirci Köyü yakınlarından geçerken rublenin olduğu arka lastik iniverdi. Bisikleti yol kenarında güvenli bir yere çekmeye çalışırken köyün gençlerinden biri beni köy meydanına doğru götürdü. Orada ikram edilen çayları içtim ve imece usulüyle lastik tamiri yaptık ve hoş bir sohbet ortamı doğdu. Meydandaki bir dut ağacıyla da samimiyet kurduktan sonra yola devam ettim. Bir kaç kilometre sonra bir araç 30 metre kadar önümde durdu ve içinden çıkan kişi tanıdık geldi. Elinde de telefonum vardı. Cennetlik insanlar. Bezirci' de yola devam etme telaşem sırasında telefonumu unutmuşum. Sağ olsunlar arabayla bana servis yaptılar. Beni köyün hemen dışında bulacaklarını sanıyorlarmış ama bayağı bir ileride bulmuşlar. Çok hızlı gittiğime şaşırdılar. Halbuki sabit bir devirde gidiyordum.

Bezirci Köyü' nün yardımsever halkı. Bana yaklaşık bir ay önce İsviçreli bir çiftin köylerinde konakladığını anlattılar.




Güvemalanı civarında bir tepeyi tırmandım. Manzara muhteşemdi. Araba ile geçerken bu manzaraları fark edemiyoruz.





O tepenin inişi zorlu oluyor. Arkadan gelen rüzgârla birlikte bisikletin hızını korumak güçleşiyor. Frenlere asılıyorum ama Scotty yavaşlamak istemiyor. Heyecanla karışık bir korku duygusu bende ara ara var oluyor. Bir kaç kilometre sonra şirin bir benzinlikte duruyorum. Oradan ayrılıyorum ve Biga' ya 13 km. kala bir benzinciye, Baştur Dinlenme Tesislerine giriyorum. Yol çalışmaları yüzünden yol dar. Bunalmışım. Rahatlamak için iyi bir fırsat. Benzincinin yanında bir lokanta. Yanında da bir havuz var. Yanındaki adama soruyorum "bunlar sazan mı?" Cevap: "sazan sayılır".

Burada konaklamak için Balıklıçeşme' deki belediye benzinliğinin uygun olduğu söyleniyor. Yola devam. Biga' dan geçerken aklıma bir söz geliyor: "Bisiklet hem katı, hem sıvı yakıtla çalışan tek ulaşım aracıdır."

Balıklıçeşme' ye gücümün son kırıntılarını harcayarak Güneş' in battığı dakikalarda, 20.09' da varıyorum.

Kalma izni alıp yemeğe hazırlanıyorum. Bu sırada bir baba, kızının Scotty ile fotoğrafını çekmemi rica ediyor.



Balıklıçeşme' deki gecem kabus gibi oluyor. Yemekte yediğim Bandırma' dan almış olduğum pişmiş, hazır tavuk köfteler bozulmuş ve gecenin ilerleyen saatlerinde beni birer saat aralıklarla tuvalete sürüklüyor. Doğru dürüst uyuyamıyor, üzerinde uyuduğum piknik masasının oturma yerinde kıvranıyorum. Hava serin. İçeride benzinci sıcak bürosunda keyfine bakıyor. Sabah zor geliyor. Ne olur ne olmaz diye ishal hapı içiyorum bir tane.

3. günün bilgileri:

140.59 klm / 394 klm toplam.
18.2 km/h ort. / 41.3 klm maks.
4191 kalori

------------------------------------------------------------------------------------

4. gün: 14 Haziran 2009 Pazar:

Balıklıçeşme' deki sıkıntılı ortamdan bir an önce uzaklaşmak için zeytin ve ekmekle basit bir kahvaltı ediyorum. Bir yere gezmeye giderken yattığım benzincide mola veren bir grup bana ben hazırlanırken tip tip bakıyor.

05.08' de hareket başlıyor. Hedefim Bozcaada. Yaz standartlarına göre soğuk bir hava bende çarpıcı kıpraşımlar yaratıyor. Uzun kollu hırkam olmasa ne yapardım. Marmara Denizi kıyısındaki Şevketiye' ye doğru yol alırken azıcık yokuş çıkıyor ve vadi yollarında titreşerek iniyorum. Sıcaklık, vadi içlerinde 12.3 dereceye kadar iniyor. Beni geçen bazı kamyonlar çilek yüklü olsa gerek, vadiyi çilek kokutuyorlar. Nefis bir şey. Tüm vadinin çilek kokması.

Vadiden çıkınca Güneş yüzünü gösteriyor ve ısıtmaya başlıyor. Şevketiye Köyü' ne birazcık iniş çıkış silsilesinin ardından giriyorum. Ana yoldan kayda değer olmayan kısacık bir inişle köy meydanına süzülüyor ve açık bir bakkal arıyorum. Birini buluyorum ama kapalı. Sahibi kısa zaman sonra geliyor. Bakkalın olduğu binanın içinden horoz sesleri yükseliyor. İlginç. Yiyecek bir şeyler aldıktan sonra köy kahvesine yanaşıyorum. Kahvaltı vakti.

Şevketiye yolunda vadi bölgesinde ilerlerken yol kenarında çıkmış ayçiçeklerin ikisini ekstra reflektörler olarak devreye alıyorum. Fotoğrafı anca Şevketiye' de çekebiliyorum.



Kahvaltıma ortak olmak isteyen bir dost. Bayat ekmeklerimle yetinecekti.



Şevketiye meydanında, bana ısmarlanan çaylarla beraber, mor-beyaz renk arası tonda çok iri meyvelere sahip bir dut ağacı vardı. Gece ishal olduğumu unutarak ağaca dalıyorum. Yarım kilo dut yemişimdir. Neyseki durum ileriye gitmedi.

Yola devam ettim ve Adatepe Köyü' nü buldum. Köyün çıkışında ufak bir benzinlik var. Çim zemine de sahip. Geceki uykusuzluğun sersemliğini hissettiğimden biraz uyumam gerekli. Çimlere yastığımı koyarak bir süre kestiriyorum. İyi geliyor. Nitekim Bozcaada' ya kadar fazla uykusuzluk çekmeyecektim.

Devam ediyorum inişli çıkışlı yolda. Yolda yama yapılan inişli bir noktada geniş bir çatlak görüyorum. Üzerinden düşmeden salimen geçiyor. Biraz daha geniş olsa Bıcır' ın lastiği oraya düşebilirdi.

Çardak kasabasını transit geçtim. Lapseki'de öğretmen evinde mola verdim. Çok güzel bir çay bahçesi var. Fiyatları son derece uygun. Çay 25 kuruş. Gecelik konaklama 20 lira. Muhtemelen odaları da pek şıktır.

Burada insanlar Bıcır' ın flamasına anlam veremiyor.

Öğretmen evinin bazı camları ilgimi çekiyor. Öz portre çekmek için ideal.





Çanakkale yoluna çıktım. Uğradığım bir benzinlikte benim, parayla satılan açık meyve sularından ücretsiz yararlanmam sağlandı. Suluklarımın birini vişneliyle, diğerini portakallıyla doldurdum.

Bir rampanın inişinin ardından meyve satıcıları gözüme dokundu. Birinde durdum. Şeftaliye 4 lira dediler. Almayacağımı belirttim. Satıcı bayan ise bir kaç şeftali ve bir avuç nefis kirazı bana hibe etti. Şeftaliler oracıkta mideye iniverdi.

Bisikletle Çanakkale' ye gitmek bir türlü nasip olmamıştı. Sonunda Çanakkaledeyim. Geç olsun, güç olmasın..

Çanakkale' ye girer girmez lokanta bakmaya başladım. Bir yer buldum. Bisikleti lokantanın önüne dayadım ama lokantanın işgüzar garsonları, şefleri v.s.. Bisikletin vitrinin önünü kapadığını ve ileriye çekmem gerektiğini söylediler. Bende hiç bir şey söylemeden oradan temelli olarak ayrıldım. Daha sonra kendime daha uygun bir lokanta buldum ve sokakta kurulan masalarda yemeğimi rahatça yedim. Scotty ve Bıcır göz önünde bir yerde dinlendiler.

Çanakkale sokakları dar. Gençler bol. Uzun bir bisiklet kullanan birisi olarak gözler üstümdeydi ama sesli tepki yok gibiydi.






Çanakkale' den çıktım, İntepe yokuşuna hazırlanıyorum. Güzelyalı' da Bıcır' ın lastiği patlıyor. Bir kez de İntepe' yi indikten sonra patlayacaktı.

İntepe yokuşu beni inletemedi. Biraz fazla dik ama manzara harika. Yüküme rağmen zevkle çıktım. Çıkışta bir manzara noktasında duruş yaptım. Bagaj lastiğimin üzerinde pek sevimli bir kardeşimiz vardı. Uzun kilometreler boyunca istifini bozmadan bana eşlik etti.



Çanakkale manzarası.



Çanakkale Boğazı' nın Ege çıkışı.



İntepe yokuşundan sonra ileri uçta Bozcaada boy göstermeye başlıyor.



Adaya az kaldı. :)

Ada yoluna girdikten sonra turun tamamının bilinçli yapılan tek araç tacizini yaşadım. Yol rahat ve boş olmasına rağmen iki ayaklı öküzün biri arabasıyla taciz tipinde korna çalarak yanımdan hızla geçti. Bir kaç kilometre sonra da karşı yönden gelerek bana mal gibi baktı.

Yolda bir köy benzincisinde durdum. Bana çay verdiler. Ben bir şeyler yerken Scotty, Bıcır ile birlikte rüzgâra dayanamayarak biraz gürültüyle devriliverdi. Matım düşüşün etkisini azalttı.

Bana orada kestirme bir yolun tarifi yapıldı. Bende o yola girdim. Tamda o kestirmenin başladığı kavşaktaki benzincide durmuşum :)

Kestirmeye girdim. ÇOk az bir kilometre sonra yanından geçtiğim bir inek çiftliğinin battal boy kangalvari tipli köpişleri peşime takıldı. Birazcık aksiyon yaşandı ama yüklü bisikletle yüksek kadans bazen iyidir.



Geyikli kasabasından cılız tepkiler eşliğinde transit geçtim. İskeleye çok az bir yolum kaldı.



Bir üstteki fotoğrafı çekerken eşekli bir amca çıkageldi. Kısaca sohbet ettik. Eşeği eşeklik edip kendisini sevdirmedi.





Geyikli İskelesi' den 21.00' de kalkacak feribota binmek için yeterince zamanım vardı. Günbatımında bu güzel adayı görüntülememek sanırım ayıp olurdu.

Oradaki çay bahçesinde bir adet çay içip iskeleye yöneldim. 3 lira verdim diğer araçlardan önce beni gemiye aldılar.



Scotty, Bıcır ile birlikte gemide.

Ana yola sapa noktada yer almasına rağmen, Bozcaada' yı çok sevdiğimden gitmeye karar verdim.



Bozcaada' ya 4 km. kaldığını gösteren tabeladen sonra ön lastiğimden "şık şık şık" sesi geliyordu. Etiket filan yapıştı sandım. Durdum, baktım raptiye girmiş. Hiç ellemedim. Adada kalacağım bağ evinde raptiyeyi çektim. Pısssssssss.... Sesinin ardından lastik iniverdi. Turun tamamında ön lastiğin ilk ve tek patlaması oldu.



Adaya 21.40 gibi indim, bir dükkandan peynir ve şarap alıp, kalacağım bağ evine hareket ettim. Adanın merkezinde insanların bana bakışları dikkat çekiciydi. Daha sonradan öğrendiğime göre Bozcaada' ya turcular pek sık uğramıyormuş. İnsanların dikkatini çekmem normal.

4. Gün bilgileri:

136 klm / Toplam 530 klm
16.8 km/h ort. / 40.2 km/h Geyikli yakınları.
3406 kalori

-------------------------------------------------------------------------------------

5. Gün: 15 Haziran 2009 Pazartesi

Ada sakinlerinden bir büyüğümle geçirdiğim şarap, peynir ve sohbet dolu geçen gecenin ardından güne merhaba dedim. Bugün adada dinleneceğim.

Geceyi turda ilk kez çadırda geçirdim.

Bıcır' ın yüklerini boşaltıp bağ evi sahibinin haftalık alışverişini yapmaya gönüllü oldum. Şehir merkezine inip alışveriş yaptım. Scotty, Bıcır ile iş birliği yaparak oldukça ağır olan erzağı bağ evine güvenle taşıdı.

Yükü boşalttıktan sonra limana indim. Tenedos Bisiklet Evi ile tanıştım. Çok sıcak karşılandım. Bana çay ve kurabiye ikram ettiler. Bisiklet kiralama hizmeti de veren kaliteli bir mekan. 25-30 liraya günlük olarak üst düzey bisikletleri kiralayabiliyorsunuz.





Bunlar bonus olsun.




Günü bir lokantada karnımı doyurarak ve Poyraz Limanı'nın sakin atmosferinde denize ayaklarımı sokarak, deniz kabuğu toplayarak ve balık tutmaya çalışarak bitirdim. Sonra Poyraz Limanı' ndan topladığım taze kekiklerin katkısıyla hazırlanan bir akşam yemeği ve bahçedeki kanepenin üstünde ay ışığı altında nefis bir uyku tulumu uykusu izledi.

5. Gün Bilgileri:

13.72 klm. / 544 klm toplam.
11 km/h ort. / 35 km/h maks.
282 kalori.

-

Not: Fotoğraflara koyduğum imzaların bazıları çok lüzumsuz yerlere denk gelmiş. Bu konudaki hatamın farkındayım.

8 yorum:

  1. merhaba berk ;

    tur bitti sanırım . bizde turu bu gün bitirdik . fotoğraflara bakıcam birazdan ve bende bir kısmını yayınlayabilirim . senin fotoğrflarını da çok beğendim .anlatımında akıcı ve güzel . devamını bekliyorum .


    sevgiler .

    YanıtlaSil
  2. Sevgili Kardeşim,
    Çok güzel tur, güzelliğine yakışır şekli ile bizlere sunduğun için çok teşekkür ederiz. Diğer etaplarıda sabırsızlıkla beklediğimizi bilmeni isteriz...

    Sevgiler...

    YanıtlaSil
  3. Ben söyleyecek laf bulamıyorum. Takdir ediyorum. Başarılar, kazasız belasız yolculuklar dilerim.
    Salih Karayazı

    YanıtlaSil
  4. Selam Berk,
    Öncelikle bu büyük turu tamamlamış olmandan dolayı seni tebrik ederim.
    Yazılarını büyük bir zevkle ve gıptayla okudum. Seni Çınarcık yolunda yolcu ederken içimde seninle beraber gitmek arzusu vardı. Fakat yaşamın koşulları bizleri ters yönlerde ayırdı. Tekrar tebrik ederim. Yazdıklarının en yakın takipçisi olacağım.
    Görüşmek dileğiyle...
    Yolun açık olsun...

    YanıtlaSil
  5. Değerli dostlar yorumlarınız için teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  6. arkadaşım merhaba, seni gıptayla izlemeye başladım yeni yeni. bazı turlarını yalnız mı gerçekleştiriyosun merak ediyorum. bende de bisiklet merakı var ama seninkinin yanında devede kulak sayılır tabi. ben kartepe-köseköyde oturuyorum, memurum, yeni geldim izmite. nereler var gidebileceğim, yer ismi verebilir misin? kal sağlıcakla... Orhan

    YanıtlaSil
  7. ne harika bir tur olmuş. okurken acaba sokakta mı yatıcak diye geçirmedim değil. hani(bence) esas amaç macera ya :)
    izmitin bu havasında okurken bisiklete binmeyi istedim deli gibi. aradım bisiklet kiralayan yerleri ama ulaşamadım hiç. biliyorsanız bana da bildirirseniz sevinirim.
    alpay erdem, uykusuz yazarı, der ki; bisiklet seven adamdan zarar gelmez.paylaşım için teşekkürler. saygılar

    YanıtlaSil
  8. Merhaba Duygu.

    Gerekirse sokakta yatıyorum. Zaten her geceyi paralı konaklama yerlerinde geçirmeye kalksam bütçe kalmaz.

    İzmit'te bisiklet kiralayan yer maalesef bende hiç duymadım. Ama illa bisiklet sürmek istersen yedek bir bisikletim var. Onu kullanabilirsin.

    baymineral@gmail.com' dan bana yazabilirsin.

    Görüşmek umuduyla.

    YanıtlaSil

Bu blog sayfasındaki tüm yazılı ve görsel materyallerin (sponsor ve kardeş site bağlantı logo ve yazıları ile gazete küpürleri hariç) telif hakları Bâki Berk Kayalar' a aittir. Kullanmak istediğiniz görsel ve yazılı materyal için baymineral@gmail.com adresinden Bâki Berk Kayalar' a ulaşabilirsiniz.

Saygılarımla.