Bisiklet turlarimin finansmani icin sanatsal olan fotograflarimin telif haklarini satisa cikarmaya karar verdim. Ilgilenen olursa sayfanin ozel mesaj butonundan veya baymineral@gmail.com adresinden satin almak istedikleri fotograflarin linkleri ve fiyat teklifleriyle birlikte bana ulasabilirler. - Baki Berk Kayalar

21 Temmuz 2009 Salı

B4-4.Kısım: Beypınar - Kalkan = 24- 27.06.2009

14. Gün: 24 Haziran 2009 Çarşamba

Güne güzel bir havada uyanıyorum. Beypınar mevkii çok ormanlık bir yer. Hava parçalı bulutlu ve biraz rüzgârlı. Kahvaltıyla birlikte bir kaç damla yağmur yağıyor.

Sabahtan bir kare.



Yola çıkıyorum. Yolun ilk kilometreleri bana biraz ter döktürüyor. Bir kaç kilometre boyunca tatlı sert çıkışlarla savaşıyorum. Her zamanki gibi savaşı ben kazanıyorum. :) Eskihisar Köyü' nde çay molası verdikten sonra yola devammmm.. İniş başlıyor. Yatağan' a kadar pek fazla rampa çıkmıyorum. Sağ tarafımdan esen kuvvetli rüzgâr ve bozuk zemin nedeniyle zor anlar yaşıyorum. Neyseki trafik, rahatsız edecek kadar yoğun değil.

Yatağan merkezde, Muğla yolu' na yakın bir markete uğruyorum. Mahalle marketi görünümünde olan bir yer ama fiyatları süpermarketler düzeyinde. Ucuz yani. 1 litre meyve suyu oracıkta mideme gidiyor. Oradan aldığım 2 şişe maden suyu, ilerleyen kilometrelerde içimdeki yerlerini bulacaktı.

Muğla' ya yaklaşırkenki tatlı eğimli rampalar beni tırmalamaya başladı. Bende onlara karşı atakta bulunmak zorunda kaldım. Ters esen rüzgâr yüzünden rampalar ev sahibi olarak 2-1 öndeydi. Yinede hiç bir rampanın benim cazibeme dayanamadığı gibi Muğla rampaları da cazibeme dayanamayarak bana boyun eğdi.

Muğla' da beni bisiklet sever dostlarımız karşıladı. Plan o gün Gökova' ya gitmem doğrultusundaydı ama beni bırakmadılar. İstemeye istemeye o geceyi beton yığını Muğla kentinde geçirmek zorunda kaldım. Olsun.. Muğla' da kalmamda vardır bir hayır.

Gecelediğim özel idare misafirhanesi. 5 kişilik odada tek başıma.



Muğla' da günbatımı.



14. gün bilgileri:

58.61 klm / 1181 klm toplam
44.3 km/h maks. (Yatağan' a inerken) / 12.9 km/h ort.
1817 kalori

-------------------------------------------------------------------------------------

15. Gün: 25 Haziran 2009 Perşembe

06.25' te Muğla' dan çıkıyorum. Sakar Geçidi' nden motorlu araçla da olsa geçtiğim için güzelliğiyle methedilen Ula yolu üzerinden inmeye karar veriyorum.

Muğla' dan çıkarken şehir merkezindeki altyapı çalışmaları yüzünden oluşan çukurların birinden hızlı geçince fermuarı açık olan gidon çantamdaki mendil paketim yola düşüyor. Durup alıyorum. Gidon çantası kullanıyorsanız yola çıkarken fermuarını kapatmayı unutmayın. Daha değerli bir şeyiniz düşebilir.

Muğla çıkışındaki 3 kilometrelik rampayı hiç durmadan 7-8 km/h gibi hızlarla tek solukta çıkıyorum. Ardından dik bir iniş başlıyor ve beni Ula sapağına indiriyor. İniş güzel ama gölgede kaldığından sabah çiyi yolu kayganlaştırmış olabilir diye yavaş iniyorum. Yolun benim tarafımdaki kısmında da derin bir uçurum var. Riskli sürüşe hiç gerek yok.

Ula sapağından giriyorum. Yol dar, sakin ve huzurlu. Tam benlik. Ula içinde pek durmuyorum. Amacım öğlen saatlerinde Dalyan' a girmek ve siesta yapmak :) Ula çıkışında köylü bir amcayla kısa bir sohbetim oluyor. Muhabbetin teması "nereden gelip nereye gidiyorsun" şeklinde.

Ula kentinin doğu çıkışından görünümü.



Ula' dan sonra yol daha da güzelleşiyor. Tek tük geçen araçlar, köpek tehlikesinin olmayışı, tatlı iniş çıkışlar (en sondaki dik iniş hariç:) ) ve açmış olan zakkumların diğer ağaçlarla muhteşem uyumu yolu enfes kılıyor.

Bırakayım da fotoğraflar anlatsın :)













Deniz seviyesine inen dik, bol virajlı ve nefis inişte en fazla 46.8 km/h yi görüyorum. Fazlası o kadar virajlı bir yol için zararlı.

İnişin bitiminde bir köyden geçiyorum. Köy kahvesine giriyorum. İçtiğim çaydan çaycı ablamız para almıyor sağ olsun. Ula üzerinden inilen yol eski yolmuş. 1983 civarına kadar tüm trafik oradan işlermiş. Sakar' ın yeni olduğunu söylediler. Ula yolu aynı zamanda yabancı bisikletçiler tarafından da yoğun olarak kullanılıyormuş kahvedekilerin dediklerine göre.

Köyceğiz' e doğru yola devam ediyorum. Anayola rahatça çıkıyorum. Bir kaç kilometre boyunca bölünmüş yol çalışmaları yolu daraltıyor ama sorun yaşamadan bu kesimleri geçiyorum. Köyceğiz bölgesinde su ile etkileşmiş ultrabazik korkayaçlardan olan Serpantinitleri yol yarmalarında görüyorum. Parlayan yüzleriyle çok hoşuma gidiyorlar.

Köyceğiz' e yaklaşırken dik bir inişte turun tamamındaki en yüksek hızı yapıyorum. 54.0 km/h. Romörklü bir bisiklet için iyi bir hız. Bisikletinize romörk takılıyken 45 km/h üstü hızlar çok tehlikeli oluyor benden söylemesi. Özellikle böyle uzun turlarda tur güvenliğini tehlikeye atmamak için gerekmedikçe yüksek hızlara ulaşmamalısınız. En ufak bir hata turu bitirebilir.

Köyceğiz yakınlarında kontrol yapan bir polise "kolay gelsin diyorum. Cevabı: " Sağol, sağdan sağdan" şeklinde oluyor. (daha ne sağdan gideceğim, şarampolden mi gideyim. Yolun en dibinden gidersem diğer araçlar bana daha fazla tehlike yaşatır)

Yine Köyceğiz bölgesinde taze meyve suyu satan yerlerden birine fiyat soruyorum. Çürümüş greyfurtlardan yapacağı meyve suyu için bardağına 2.5 lira istiyor. Hemde onun üstüne üstlük arkadan arabasıyla gelen potansiyel bir müşteri için çekilmem gerektiğini söylüyor. Sinirlenmemek elde değil ama ne olursa olsun sabrınızı korumanız gerekiyor.

Köyceğiz' e bir kaç kilometre kala bir köy kahvesine giriyorum. Çay içiyorum haliyle. Çayları kendi kendime ısmarlıyorum :) Kahvenin bahçesindeki karadut ağacıyla yakın ilişki kuruyorum. Fazla dut kalmamış. Bir kaç tanesini lüpletiyorum.

Dalyan sapağına yaklaşırken bir kaç hafif çıkış oluyor. Bir tanesi daha dik ama uzun değil. O çıkışın tepesinde ufak bir minibüs duruyor. Yanlarından geçerken kızlı erkekli bir grup süslü gencin beni beklediklerini görüyorum. Benimle fotoğraf çekilmek istiyorlarmış, onun için durmuş ve beni beklemişler. Adanalı bir grup genç arkadaş. Ricalarını geri çevirmiyorum. Kendi makineleriyle toplu bir kaç fotoğrafımız çekiliyor. Ardından biraz şaşırmış halde devam ediyorum.

Dalyan sapağındaki çöp şişçiye fiyat soruyorum. Bir porsiyon için 9 lira deniliyor. Bende kendim et alır, kendi kendime çöp şiş yaparım daha iyi diyor ve Dalyan yoluna sapıyorum.

Yol çok güzel ve ormanlık. Tatlı iniş çıkışları ve bolca virajı var. Yol biraz bozuk. Dalyan girişinde biraz köpek tacizine uğruyorum ama sorun yok. Merkeze girişte yolu şaşırınca tekne turlarının yapıldığı iskeleye giden kör yolun sonuna kadar gidiyorum. Sonra gerisin geriye dönüş. Neyseki kaybım en fazla 3 km. kadar.

Sora soruştura Sezgihan Abimin önerdiği Dalyan Kampinge geliyorum. Biraz kuytu bir noktada ama güzel, kaliteli ve ufak. Sahibi Şafak Görmez beyle anlaştıktan sonra çadırımı kuruyorum.



Yerleştikten sonra romörkü bırakıp çarşıya gidiyorum. Romörksüz halde bisiklet sürdüğüm için birazcık sorun yaşıyorum. Arka tarafta yük olmasına alışmışım. Yük birden kalkınca arka taraf hızlanınca sağ sola zıplıyor :)

PTT' den Güzelçamlı' da kırılmış olan mili gönderiyorum. Sonra bir süpermarketten 350 gram kadar kuşbaşı et ve bilimum yiyecek malzemelerimi alıyorum.Kamp alanı yakınındaki bir bakkaldan şarap kokteyllerinden alıyorum ve soframın temel bileşenleri hazır oluyor.

Kamp yeri benim gittiğim gün oldukça sakindi. Bu yüzden kamp sahibi ateş yakmama izin verdi.

Aldığım etleri, İzmit' ten beri yanımda taşıdığım ahşap şişlere geçirdim ve ateşimi yaktım.

Kızarsın kuzucuklar.





İşte benim minik ziyafet sofram. Turun başından beri hayal ettim. Sonunda oldu :)



Soframın manzarası.



Kamp yerinin sahili.



Kampta yaşayan iki sevgili. Sürekli olarak "iş" yapıyorlardı.



Kamp yerinin karşısındaki tarihi yapıların gece görünümü.



Yemek sefasından sonra alandaki kişilerle sohbetleşmem haricinde kayda değer bir şey yaşanmıyor ve erkenden yatıyorum.

15. gün bilgileri:

85.21 klm. / 1267 klm top.
20.1 km/h ort. / 54.0 km/h maks.
1745 kalori

-------------------------------------------------------------------------------------

16. Gün: 26 Haziran 2009 Cuma

Sabahın ilk ışıklarıyla uyanıp toplanıyor ve kamp alanından ayrılıyorum. Gökbel Köyü üzerinden Dalaman' a ara yollardan çıkıyorum. Gökbel Köyü civarında biraz çıkış var ama yol sakin ve zevkli. Sonra yolu şaşırınca kestirme yol olarak belirlediğim bu yolu azıcık uzatıyor ve Sarıgerme yoluna çıkıyorum. Oradan da Dalaman' a giriyorum.

Dalaman' a çıkan ara yoldan iki enstantane.





Dalaman' daki hedefim yanlışlıkla inşa edilen istasyon binası. Bunun için Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü tesislerinin girişini bulmam yeterli oluyor. Sonrasında Sivaslı bisikletsever güvenlikçiden izin alıp içeri giriyorum ve görev tamamlanıyor.





Dalaman merkezde yemek yiyecek bir yerler arıyorum ama uygun bir yer bulamıyorum. Siz siz olun düzgün bir yemek yemek istiyorsanız Dalaman' da yemeğinizi yiyin. Fethiye' ye kadar yol kenarlarında ızgaracı ve gözlemeciler haricinde doğru dürüst yemek yiyebileceğiniz hiç bir yer yok.

Dalaman' dan Fethiye yoluna çıkışta kestirme olsun diye başka bir yola giriyor fakat pişman oluyorum. Siz normal asfalttan çıkın. Girdiğim yol son derece bozuk ve tozluydu. Neticede Göcek Tüneli' nin başına çıkıyor.

Göcek Tüneli' nin başına gelip güvenlikçilerden izin istiyorum ama tünel tek gidiş geliş olduğundan ve içi kameralarla dolu olduğundan istemeye istemeye de olsa izin vermiyorlar. Dinlenmiş oluyorum en azından.

Tünelin girişinden Dalaman yönüne doğru görüntü.



Scotty turnikelerde.



Geçide tırmanmaya başlıyorum. Açıkcası çok zorlu bir geçit değil. Zevk alıyorum tırmanmaktan. Tünel olmasına rağmen trafik yoğun sayılır. Bir solukta yukarıda oluyorum. Bu geçit, bisikletle geçtiğim ilk geçit ünvanını kazanıyor.





İnişteki manzaralar beni durduruyor.





Tünelin öteki girişinden çıktıktan sonra virajları yumuşak düzgün bir iniş başlıyor. 50.8 km/h' ye kadar çıkıyorum. Sonrasında yokuşu çok yavaşça tırmalayan bir parıltı görüyorum. Bisikletçi olduğunu anlayınca yanında bitiyorum hemen.

Avusturyalı Theo Ljubanoviç abimiz. Emekli doktor. Uçakla Mısır' a gidip oradan pedallamaya başlamış. Benimle karşıladığı zamankş hedefi Bodrum' a ulaşmak, oradan Yunan Adaları üzerinden Avrupa' ya geçmek idi. Kendisine hayırlı yolculuklar diliyorum.















Göcek' e hiç girmiyorum. Pahalı bir yer olduğunu biliyorum. Yıllar öncesinde ailemle gitmiştim. Oradaki bir benzinliğe uğruyorum. Pohoça satılıyordu. Bir kaç tane alıp, bir kısmını hemen tüketiyorum.

Keşki daha fazla pohoça alsaydım. İlerleyen kilometrelerde yemek yenecek bir yer bir türlü bulamıyorum. Göcek' ten sonraki bir rampanın tepesinde bir TIRcı bana şişe içinde su ikram ediyor. İlerleyen kilometrelerde suyu içmeye yeltendiğimde şişe kapağının açık olduğunu görüyorum. Kapağı açılmış bir şişe suyu tur güvenliği açısından içemem. Suyu döküp, şişeyi çöpe atıyorum.

Metris Geçidi' ne yaklaşırken, Fethiye' ye 24 km. kala bir gözlemecide acil duruş yapıyorum. Dayanacak halim kalmamaya başladı. Sıcak sularından faydalanarak yanımdaki hazır çorbalardan yapıyorum. 2 liraya da bir büyük bardak tuzlu soğuk ayran içiyor ve kendime geliyorum. Yanımda acil durumlar için sakladığım tadını sevmediğim şekerli leblebilerin bir kısmını tüketiyorum.

Mola yerinden hemen sonra Metris Geçidi' nin cılız çıkışı başlıyor. Geçidin tepesine rahatça ulaşıyorum.



Geçitten inerken arka göbekteki sorunun nüksettiğini hissediyor ve Fethiye' deki İki Teker Bisiklet' e haber veriyorum.

Yoldan manzaralar.









Ovaya inmeden önceki son inişte gidon çantamın harita cebindeki bir şeyin yola uçtuğunu fark ediyorum. Duruyorum, rampayı yürüyerek azıcık çıkıp düşürdüğüm kağıdı alıyor ve tekrar yola devam ediyorum. Harita parçalarından biri uçtu sanmıştım. Meğerki kargo faturalarından biriymiş.

İnişin sonundaki bir köyde yolun karşısındaki kahveye giriyorum. Zorunlu tuvalet molası da denebilir buna. Zorunlu olmadıkça şeridin karşısındaki dinlenme alanlarına geçmiyorum. Trafik bazen yoğun olduğundan yola devam etmek zorlaşıyor.

Çakıtlar girişinden anayoldan ayrılıyorum. Sakin ve geniş yolda Fethiye şehir merkezine kadar güvenle gidiyorum ve İki Teker Bisiklet' e varıyorum. Beni sıcakkanlılıkla karşılıyorlar. Arka göbeğimin değişmesi gerektiğini söylüyorum. Fiyat konusunda anlaşıyoruz ve sabah için randevu alıyorum. Bana maden suyu ikramı yapılıyor. Kalabileceğim Akyar kampingi tarif ediliyor.

Bisikletçiden çıktıktan sonra bir süpermarkette alışveriş ediyorum. Sonra yemek yiyecek bir yer arıyorum. Merkezde biraz dolandıktan sonra pahalı gibi görünen bir lokantada yemek yemek zorunda kalıyorum.

1 pilav üstü barbunya, 1 pilav üstü taze fasülye, 1 su, 1 limonsuz salata, 1 fırında sütlaç ve 2 çaya benimle ilgilenen garsonun iyi niyeti sayesinde 9.5 lira veriyorum. Tıka basa doydum neredeyse, üstüne üstlük bir torba nefis sade pide ikram edildi. Allah o garsondan razı olsun diyorum.

Akyar kampingi ararken yolda bana yaşlı bir adam bana pansiyon kartviziti uzatıyor. Tuhaf geliyor bana. "Fethiye' de pansiyoncular turistlere kartvizit uzatarak mı müşteri kapmaya çalışıyorlar" diyorum. Beni yolda görmüş ve ihtiyacım olabileceğini düşündüğü için öyle yapmış.

Akyar kampinge yolda yürüyenlerin şaşkın bakışları altında giriyorum. Kamp sahipleriyle anlaştıktan sonra bisikletimi çadır kuracağım yere çekiyorum. Kamp sahipleriyle biraz sohbet ediyor ve kamp yerindeki evcil hayvanları seyrediyorum.




Kamp yerine 15 lira verdiğimi hatırlıyorum.

Çok güzel bir kamp alanı. Sakin bir koya kurulmuş. Fakat koyda dalga olmadığından denizin dibi balçık gibi. Yüzmeye pek uygun değil, yinede taşlardan ve deniz kestanelerinden arındırılmış bir temiz bir plajı var.



Çadırımı denizin iki metre kadar uzağına kurup keyfime bakmaya başlıyorum. Denizde ayaklarımı dinlendiriyor ve ajandama günlük notlarımı kaydediyorum. Bu sırada 20-25 metre kadar solumda oturan, işleri güçleri, aralarında konuşmalarına yetecek kadar kültürel birikimleri olmayan şahinci cinsi bulaşıcı iki tipişko aralarında benim hakkımda konuşuyorlar. Kendi aralarında bana sataşıyorlar. Onların geceye kalmayacaklarını bildiğim için sabırla oradan ayrılmalarını bekliyorum ve hiç bir şey olmamış gibi davranıyorum. Nitekim havanın kararmasına yakın anlarda arabalarına atlayıp gidiyorlar.

Çadırımın önünde dinlenirken kumun içinde bulduğum 1 cmlik minik bir yengeci avucumun içinde bir süre tutuyor ve onu zarar vermeden gözlemliyorum. Bu davranışım yengeçcağızı strese sokmuş olabilir ama benim kafamı boşaltmamı sağlıyor. En sonunda minik dostumuzu aldığım kumlara geri salıyorum.

Çadırımda dinlence moduna geçiyorum.

Çadırımın içinden manzara.



16. günün bilgileri:

83.65 klm / 1350 klm maks.
50.8 km/h maks. (Göcek Geçidi) / 14.6 km/h ort.
2264 kalori

-------------------------------------------------------------------------------------

17. Gün: 27 Haziran 2009 Cumartesi

Sabah bu manzarayla uyanıyorum.



Bir şeyler atıştırdıktan sonra şehir merkezine dönüyorum. İlk hedef internet kafe bulmak. Bayağı bir dönüp dolaştıktan sonra uygun bir kafe buluyorum. Fotoğraf aktarımı ve biraz gezintiden sonra İki Teker' e gidiyor ve Scotty' i teknik servise emanet ediyorum.







Servis elemanı arkadaşımızın "bisikletinin yok şu su iyi değil, yok bu su bozuk" diyen söylerine pek aldırmıyorum. Arka göbekle beraber ne olur ne olmaz diye telleri de değiştirtiyorum. Göbek belki beni sorunsuzca İzmit' e kadar getirirdi ama ıssız bir yerde beni yarı yolda da bırakabilir yada şehirlararası araç trafiğinin olduğu bir yolda araçların arasında benim düşmeme sebebiyet verebilirdi. Bu yüzden sakata gelmeye hiç gerek yok. Göbek değişim işlemi devam ederken kenarda dinlenmekte olan romörk Bıcır' ın lastiği durup dururken pısslayarak iniveriyor. Gülmeyim de ne yapayım :) Komedi ya.. Arka göbeğin işi bittikten sonra romörkün jantının iç tarafına eski bir iç lastikten sağlam bir patlak önleyici şerit yapıyor usta abimiz. Bıcır' ın lastiği bu turda bir daha hiç patlamadı. Sağlam yapmış gerçekten.

Tamir işlemleri sürerken ısınan hava ile birlikte gözler kayıyor ve uyukluyorum. İyi geliyor :)

Tamir işlemleri sürerken fotoğraftaki "seyyar ağaç" dikkat çekiyor.



İki Teker hatırası.



İki Teker' deki dostlarla vedalaşıp dün yemek yediğim lokantaya uğruyorum. Dün yediğim yemeklerden daha azını yememe rağmen daha yüksek bir hesap ödüyorum. Dünkü garson kardeşime tekrar şükranlarımı sunuyorum.

Öğleden sonra Kalkan' a ulaşmak umuduyla yola koyuluyorum. Batıya doğru gittiğim bitmek bilmeyen kilometrelerin ardından anayola çıkıyorum. Sonra kuzeydoğuya dönüyorum. Rüzgâr ise arkamdan ranforluk etmeye başlıyor. Zorlanmadan 25-30 km/h hızlarla gidiyorum düz yolda. Sonrasında birazcık çıkışcıklar başlıyor ama çok önemli değil. Yabancı karavancılar beni geçiyor. Selam vermiyorlar. Canları sağ olsun.

Esenköy' deki yol ayrımında Fethiye' deki bisikletçi arkadaşlarla tesadüfen karşılaşıyorum ve yol hakkında bilgi alıyorum. Dağ yolundan kestirmeyle Kalkan yoluna çıkmamın doğru olup olmayacağını soruyorum ama bir kaç kilometrelik kısaltma için o kadar yokuş çıkmak doğru olmaz diyorlar ve düz devam etmemi sağlıyorlar. Hoş sohbetleri için teşekkür ederim. Onlarda ayrıldıktan sonra bu tercihimin doğru olduğunu görüyorum. Neticede Kemer-Kalkan kavşağına ilerlerken hafif inişli bir kesimde bir kaç kilometre boyunca 40 km/ h nin altına hiç inmiyorum. Nefis bir duygu. En yüksek 46.8 km/h yapıyorum. Bir köyü 40 + hızla transit geçiyorum. Muhtemelen şaşkın bakışlar da vardır.

Antalya yoluna çıkıyorum. Azıcık rampa çıkıp indikten sonra arka lastiğim iniveriyor. Romörkü bisiklete bağlamama yoldan motoruyla geçen bir amcamız yardım ediyor sağ olsun.

Yol tatlı iniş çıkışlarla, tatlı virajlarla sürüyor. Köylerden geçerken tatlı "hellolar" duyuyorum. Bir noktada polis kontrol yapıyor. Yanında da çeşme var. Hemen oraya giriyorum. Kontrol yapan polislerden biri beni dün Dalyan tarafında görmüş. Kask aynam ilgisini çekmiş. İyi bari merakını giderdim polis abimizin.

Zaman kısıtlı olduğundan fazla durmadan devam ediyorum. Eşen yakınlarında bir lokantada zorunlu yemek molası. Salata, 2 ayran ve kadayıf 5 lira tutuyor. Ehh fena değil.

Eşen Çayı' na giderken yol biraz daha engebeleniyor. Birazcık çıkış yapıp, daha dik biçimde iniyorum. Sonrasında merhaba Antalya :)



Antalya İl Sınırı' nı da oluşturan Eşen Çayı.



Çayı geçtikten sonra az bir miktar rampa çıkıyorum. Sonrasında iniş. İnişte son derece yavaş inen yüklü bir kamyonu solluyorum. Sonra seralarla kaplı dümdüz bir ovaya ulaşıyorum. İleri uçta Kalkan çıkışı göze çarpmaya başlıyor. Ufak bir molanın ardından çıkışa başlıyorum. Güneş battı. Hava kararıyor. Yol geniş ve düzgün zeminli. Söylendiği kadar zorlu değil. Eğimi fazla değil ama biraz uzun sürüyor. Bu yüzden sıkıyor. Karanlığa rağmen ter döküyorum. Tepenin ardından muhteşem bir manzara beni kucaklıyor. Bir manzara seyir noktası görüyorum. Bu noktaya biraz hızlı girince gürültü kopuyor ve çevrede manzarayı seyreden diğer kişiler ve uslu bir köpek biraz ürküyor. Günün son aydınlıklarında Kalkan' ı görüyorum. En tepeden. Çektiğim fotoğraflar heyecanımdan dolayı flu çıkıyor.

Kalkan çıkışını tırmalarken iki fotoğraf.





Başlayan dik inişi riske girmeden yavaş iniyorum. İnişin sonundaki benzinciye sığınıyorum. Kalabilirmiyim diyorum. İlk başta tamam diyorlar ama sonra sözlerinden cayıyorlar. Bende yolun ilerisindeki jandarmaya gidiyorum. Onlar bana limanın öteki tarafını öneriyorlar. Parası az olan turistler orada kalıyormuş. Oldukça dik bir inişle sahile iniyorum. Etraf pahalı lokantalarla dolu. Trafiğe kapalı yoldan geçip limanın ötesinde bahsedilen yere ulaşıyorum. Scotty ve Bıcır' ı iri taşlardan oluşan plaja indirip matımı ve tulumumu yayıyor ve dalga sesleri eşliğinde uyumaya başlıyorum.

17. gün bilgileri:

96.48 klm / 1447 klm top.
49.0 km/h maks. (Eşen Çayı' na yaklaşırkenki dik bir inişte) / 17.1 km/h ort.
2767 kalori

5 yorum:

  1. merhaba berk ; sürekli takip ediyorum , harikasın .

    YanıtlaSil
  2. süper bişey ya.. bende yapmak istiyorum böyle bi bisiklet turu.. çok özendiğim bişey.. neler gerekiyo acaba.. hiç bi bilgim yok.. ve tam oalrak ne kadar nakit harcadınız..

    YanıtlaSil
  3. gerçekten imrenerek okuyorum artık bişeyler yazayım beleş beleş okumak olmaz dedim :) nasip bu sayfayaymış :) cumhurbaşkanlığı bisiklet turundan sonra bölgeye ilgim artmıştı blogun, anlatımın gerçekten çok iyi ve eğlenceli . birgün bir cesaretle denemek fikri aklımda iyice yer edindi, tabi ki sayende, kolay gelsin pedalına emeğine sağlık...

    YanıtlaSil
  4. Teşekkür ederim.

    Sevgi ve selamlar.

    YanıtlaSil

Bu blog sayfasındaki tüm yazılı ve görsel materyallerin (sponsor ve kardeş site bağlantı logo ve yazıları ile gazete küpürleri hariç) telif hakları Bâki Berk Kayalar' a aittir. Kullanmak istediğiniz görsel ve yazılı materyal için baymineral@gmail.com adresinden Bâki Berk Kayalar' a ulaşabilirsiniz.

Saygılarımla.