Bisiklet turlarimin finansmani icin sanatsal olan fotograflarimin telif haklarini satisa cikarmaya karar verdim. Ilgilenen olursa sayfanin ozel mesaj butonundan veya baymineral@gmail.com adresinden satin almak istedikleri fotograflarin linkleri ve fiyat teklifleriyle birlikte bana ulasabilirler. - Baki Berk Kayalar

3 Aralık 2010 Cuma

İtalya Turu 7. Anlatım: Siena-Roma (10-14.08.2010)

 İtalya Turu 1. Bölüm - 7. Anlatım: Siena-Roma

20. Gün:  10.08.2010 Salı

İtalya turunun en maceralı ve sıkıntılı geçecek olan etabını pedallamak üzere uyanıyorum. İtalya turu her bakımdan maceralı geçiyor, ama Roma bölgesinde öyle şeyler yaşayacaktım ki insanın sinirlerini bozabilecek nitelikteydi. Önce Bıcır' ı aşağıya indiriyor ve Scotty' e bağlıyorum. Sonrasında kahvaltı ediyorum.

Scotty, diğer bisikletçilerin bisikletleriyle bu noktada kaldı. 


İki kişilik odamdaki yatağım. Ayrılmadan hemen önce.


Scotty ve Bıcır hazır.


Turun tamamı boyunca gördüğüm az sayıdaki İtalyan turculardan bazıları. Siena bölgesi dışında uzun yol bisikletçisi hiç görmedim o ayrı. Kendileri tipik İtalyan sıcakkanlılığını gösteriyorlar.


Yaklaşık 3 hafta sonra tekrar görüşmek umuduyla Siena' dan ayrılıyorum. Fakat Siena' dan çıkarken GPS' imi açıp, halihazırdaki GPS rotamı takip etmek yerine yol tabelalarını takip etme hatasında bulununca SR2 yolunu bulmakta bayağı güçlük çekiyorum. Siz siz olun, İtalya' da taşıt (özellikle bisiklet) kullanacaksanız GPS'iniz ve kapsamlı bir haritanız mutlaka yanınızda olsun. Yol tabelalarına her zaman güvenmeyin. Bazı noktalarda aynı yönü gösteren o kadar çok tabela konuluyor ki, bir tanesi farklı bir açıda yerleştirilse bile kafanız karışabiliyor.

SR2 yoluna (Via Cassia) bayağı dolanarak sonunda giriyorum. Aslında Siena içinden geçsem Via Pantaneto üzerinden direkt olarak o yola çıkabiliyormuşum ama ne yapalım :( Biraz zaman kaybı oldu. Ama en azından Siena çevre yolunun geçtiği bölgeyi de öğrendim.

Siena' dan ayrıldım. Monteroni d' Arbia' ya yaklaşıyorum.



Yol tatlı bir eğimle alçalıyor. sabah serinliğiyle birlikte seyir zevki fazla.


Monteroni d' Arbia kasabası göründü.


Kasabanın girişindeki yol tabelaları. Kasaba için sadece 3.5 kilometrelik bir çevre yolu yapmışlar. Başına da otoyol levhası yerleştirmişler. Bisiklet giremez. Çevre yolunun bu kadar kısa olduğunu bileydim girerdim. Bende ne otoyolu bu böyle, bu yolda otoyol yokki, olmaması gerekir diye düşünüyordum.



Monteroni d'Arbia' ya giriyorum. Tarihi bir yapı.


Monteroni d'Arbia' dan sonra kayda değer bir şey olmuyor ve fazla durmadan Bounconvento' ya varıyorum. İstasyon yolun yanında olunca hatıra fotoğrafları için istasyona giriyorum. Sakin bir istasyon. Sonraki haftalarda Amiata Dağı turum için trenle buradan gidip gelecektim.



Bounconvento çıkışında kısa ve dik bir yokuş tırmanıyorum. Taş çatlasın 300-400 metrelik bir yokuş. Yokuşun tepesinde bu bina gözüme ilişiyor.


Binanın az ilerisinde yolun kenarında bir dinlenme noktası var. Amiata Dağı' nı gören bir nokta.

Dinlenme noktasından bir manzara.


Dinlenme noktası.



Bu şeyler bisiklet park yerine benziyor sanki.


Bir önceki binaya farklı bir bakış.


Manzara.


İnsanlık tarihi içerisinde (en son 2 milyon yıl-10000 yıl arasını kapsayan Pleistosen dönemde) püskürmüş olan Amiata Dağı hayal meyal görünüyor. Çevresinde sıcak su kaynakları olsa bile sönmüş kabul ediliyor.



Yola devam ediyorum. Bugün Bolsena' ya ulaşma planlarım var.

Şu an üzerinde olduğum SR2 (Via Cassia) yolunun güzergahı biraz değiştirilmiş. Eski yoldan kaldığı belli olan kullanılmayan bir köprü.


Bir önceki fotoğrafı çektiğim noktadan geriye bakış.


Torrenieri' ye vardım. Ama şehre girmeyeceğim. Onun yerine kasabanın yanından geçen kısa tüneli kullanarak yoluma devam edeceğim. Tünele tatlı bir çıkışla ulaşılıyor bilginiz olsun.



Tünelden sonra tatlı bir iniş başlıyor. İniş sırasında yolun sağ tarafındaki bir benzincide dinleniyorum ve bir şeyler atıştırıyorum. Yola tekrar çıktıktan sonra bu fotoğraftaki uzun viyadükten geçiyorum.


Akabinde bir dizi kısa viyadükten daha geçiyorum. Vaktim var. Yayıla yayıla gidiyorum. 18' inde Türkiye' ye geri dönüş uçağım var. Bisikletimi Roma' daki bir Türk bayana bırakacağım konusunda anlaşmıştım. Fakat Roma' da bu bayan bana tatsız süprizler hazırlayacaktı.

Tipik Toscana manzaralarını görüyorum. Mevsim yaz olduğundan yeşillik yok. Bahar aylarında bu arazi yemyeşil oluyor ve kartpostallara konu oluyor.



San Quirico d'Orcia' ya ilerlerken geçtiğim kısa viyadüklerden birisi.


Gelişigüzel yerleştirilmiş saman balyaları manzarayı zenginleştiriyor.


Kısa bir viyadüğün girişi.


Balyalar çok hoş görünüyor. Tabi benim için değil de çiftlik hayvanları için leziz yemekler bunlar.


San Quirico d'Orcia göründü. Tatlı bir yokuşu tırmanıyorum.  Tırmanıştayken arkamdan gelen bir yol bisikletçisi büyüğümle sohbet ediyorum.


İtalya' daki köprü ve viyadüklerdeki boşluklar bu ürünle kapatılmış. Genellikle çok iyi yerleştirildiklerinden bazen geçtiğinizi hissetmiyorsunuz bile. Yinede daha sonra anlatacağım Salerno inişindeki viyadükte olduğu gibi aşırı sarsıcı viyadük boşlukları olabiliyor.


San Quirico d'Orcia' nın girişi viyadüklü. Bu yolda viyadüklere doyuyorum.




San Quirico d'Orcia kasabasına vardım. Fotoğraflardan göreceğiniz üzere tarihi bir kent. Az sayıda turist var. Ben geldiğimde pazar vardı ve benim gelmemle beraber toplanmaya başladı. Çünkü İtalyan siestası "pausa" başlıyordu. Hemen bir alimentari bulup bir şeyler aldım. Alimentari ben çıktıktan sonra molaya girdi. 

Hoş bir kasaba.








San Quirico d'Orcia' da yarım saat kadar oyalandıktan sonra ana yola geri dönüyorum. Anayola geri dönüş bu köprülü virajla sağlanıyor. İlginç bir yapı.


San Quirico d'Orcia' da anayola çıktıktan sonra yolun solundaki bir benzinlik kafeye giriyorum. Bir kahve içiyorum. Ne kahvesi olduğunu unuttum. 

Yola tekrar koyulduktan sonra yaklaşık 2 kilometrelik bir iniş var. İnişin sonunda bir kavşak. Bu fotoğrafları size İtalya' daki karayolu tabelası karmaşasını göstermek için çektim. Türkiye' de tek bir yolu gösteren maksimum iki tabela konur ve bu sayede kafanız pek karışmaz. Fakat İtalya' da bir yol üzerindeki önemli tüm kasabaları gösteren tabelalar ayrı ayrı yerleştiriliyor ve bu tabela koleksiyonlarından bir-iki takım daha konulunca can sıkıyor. Fazla mal göz çıkarır hesabı.




Bir bina. Ağaç dizisi muhteşem bir görüntü oluşturmuş. Ah birde şu zımbırtı araba olmasa. Heryerde karşıma çıkıyorlar. Arabasız fotoğraf çekmeye çalışıyorum, ama çoğu zaman kadrajlarımda kendilerine yer buluyorlar :(


Çıktığım kısacık ama dik bir yokuş. Bir önceki fotoğrafın çekildiği yerin arka planı.


Uzaklarda Amiata Dağı.


Trafik çok az. Yolun eğimleri çok iyi ayarlanmış. Harika bir parkur.



Bir biçerdöver beni geçiyor.


Amiata Dağı' na bir daha bakalım.


Gallina Köyü' ne vardım. Birisi akıl edip buraya 43. paralel tabelası dikmiş. Yanına da 43. paralel restoranını açmış. Akıllı insanlar. Bu noktada molam oluyor.


Burada biraz dinleniyor ve bir şeyler atıştırıyorum. İhtiyacımı da gidermeden edemiyorum. Hoş bir ortam. Hafiften Türk tipi köy kahvesi havası var, ama nerrrreeeeddddeeee.....



43. paralel hatırası. Pozum biraz kötü, ama mazur görün.

                                         
Yola geri dönüyorum. Amiata Dağı' na çok yaklaştım. Bulutlarla köşe kapmaca oynasa da ilk kez tanıştığı bana karşı o güzel zirvesini göstermeden edemiyor. Tatlı ve bol viyadüklü Amiata Dağı rampası başlamak üzere. Tabiki dağa tırmanmayacağım. Sadece eteklerine kadar çıkacağım. Sonra bir tünelden geçip bir kaç kilometrelik bir inişe başlayacağım.    


Yolda gölge oyunları.


Bir kaç kilometre sıkıcı nitelikte geniş ve düz bir yoldan ilerliyorum ve akabinde çıkış başlıyor. Yokuşu tırmanırken Fransız bir yürüyüş turcusunu geçiyorum. Süpermarket arabasına yerleştirdiği eşyalarıyla birlikte  uzun yollar gidiyor. Kısa bir sohbetimiz oluyor. Yolculuğunun nereden başlayıp nerede bittiğine dair bilgileri sağlıklı olarak alamadım. Bu dostumuz dışında yol boyunca başka yürüyüş turcuları da görmüştüm. Allah yardımcıları olsun yoldaşlarımın. Bisikletle uuzun yol yapmak bana büyük bir keyif versede bir kaç günlük bir yürüyüş turu yapmayı hayal etmiyor değilim.


Beklediğim tünele sonunda kavuştum. Bisiklete yasak olup olmadığını bilmediğim için, tünele gelinceye kadar merak ve endişeliydim. Neyseki yasaklı bir tünel değil. 895 metrelik rahat bir geçiş. Trafik seyrek. Amiata Dağı' nın hemen yanında.



Tünelin zemini çok düzgün değildi. Tünele giren yer altı suları zemini bozmuş. Bu yüzden biraz ürktüğüm oldu. Akabindeki iniş bol viyadüklü ve inanılmaz derecede zevkliydi. İnişin zevkini yaşamayı tercih ettiğimden inişte fotoğraf çekmedim yani hiç durmadım.

Ponte del Rigo mevkiinde kısa bir mola.


Ponte del Rigo' dan yaklaşık 3 kilometre sonra Elvella Deresi üzerinde Lazio bölgesi sınırlarına giriyorum. Lazio sınırlarında bana Roma' da yaşayanlar tarafından iyi - kötü şeyler yaşatılacaktı. Yinede şansım yanımda olacağından bu sıkıntıları keyfe çevirecektim.






Hafif virajlı ve hafif inişli çıkışlı bir güzergahı kullanarak Acquapendente' ye yaklaşıyorum. Acquapendente kasabası girişinde 2 kilometrelik dik bir yokuş var. Beni bekliyor. Bu yokuşla birlikte en son M.Ö. 104 yılında püskürmüş olan ve 10000 yıl içerisinde faaliyet gösterdiği için henüz sönmüş kabul edilmeyen Vulsini Dağı' na tırmanmaya başlıyorum. 


Acquapendente yokuşunu tırmanırken kent görünmeye başlıyor.


Kente girer girmez benim en büyük sorunlarımdan birisini çözmem gerekiyor. Kontür alımı:

Livorno' dan beri telefonumda İtalya hattı kullanıyorum. Fakat kontürüm bitti ve kontür bulmam lazım ve işin kötüsü, kontürü bulsam bile nasıl isteyeceğimi bilmiyorum.

Sora sora bir telefon bayisine ulaşıyorum. Görevli bayanın çekmecesinde almam gereken kontürler duruyor. Fakat bir türlü derdimi anlatamıyorum. İtalyanca bir haftada öğrenilmez. Kontürün İtalyancasını diyorum anlamıyorlar, başka şeyler diyorum, yine anlamıyorlar. İş zora girince ablamın Genova' da yaşayan bir arkadaşına (aslında benimde arkadaşım sayılır ve kendisini ikinci ablam olarak gördüğüm birisidir) Türkiye hattımla telefon açıyorum. Sonra telefonu kapattırıp, beni İtalya hattımdan geri arıyor ve telefonu görevli bayana veriyorum. Akabindeki bir kaç dakikada sorun çözülüyor ve kontür yükleniyor. Bu iş için "ricarica (yükleme)" demek yeterli.

Acquapendente'den görüntüler.

                                                




                                                   
Acquapendente' den çıkarken bir benzincide ufak bir ihtiyaç molası veriyor ve fazlalık ağırlıklarımdan kurtuluyorum. Sonrasındaki 8 kilometrelik yol hafif iniş çıkışlı ve az virajlı olarak devam ediyor. 
San Lorenzo Nuovo köyüne giriyorum. Köy meydanında insanlar toplanmışlar. Acaba diyorum, gelişimi mi bekliyorlardı acaba :P Benim için bir tören düzenlenmesini beklerdim ama insanlar tuhaf tuhaf bakmak dışında bana karşı hiç bir davranışta bulunmuyorlardı. Alimentari aradım ama bulamadım. Olanlar kapalıydı.

San Lorenzo Nuovo' dan görüntüler.



San Lorenzo Nuovo' dan ayrılmadan önce Bolsena Gölü manzarasını görüyorum. Fotoğraf molasının tam sırası. 

Vulsini Dağı kaldera tipinde bir volkan. Bolsena Gölü, Vulsini Dağı kalderasında yer alıyor, en derin yeri 146 metre. İki adası var.


Biraz göl manzarası seyredelim.

                                      





San Lorenzo Nuovo' dan 4 kilometrelik tatlı bir yokuşla göl kıyısına iniyorum. Asfalt bozuk olduğundan bayağı titriyorum. Kıyıya indikten sonra Özlem Yücel' i arayıp nerede olduğumu bildiriyorum. Sonrasında 7 kilometrelik hafif virajlı ama düz bir etabı geçerek Bolsena' ya varıyorum.


Bolsena girişi.


Bolsena' ya girer girmez yol kenarındaki bir süpermarkete giriyorum. Kapanmasına yaklaşık yarım saat kalmıştı diye hatırlıyorum. Yaklaşık 20 Avroluk bir harcama yapıyorum ve bu günlük limitlerin çok üstünde. Bu yüzden bu gece kalmak için para vermemeliyim. Bunun için öncelikle kiliselere bakıyorum, fakat kiliseler uygun değil. İçeriye girip kilise yetkililerine sormuyorum bile.

Akabinde bir Carabinieri (jandarma) karakolu buluyorum. Aklımda plajda yatmak var. Buradaki jandarma sistemi bizimki gibi değil. Bizde bildiğim kadarıyla her zaman kapıda bir nöbetçi bekler. Burada ise mesai saati dolmuş olduğundan kimsecikler yok. Kapıda zil var. Zili çalıyorum. Bekliyorum, kimse yanıt vermiyor. Bir daha çalıyorum ve yanıt geliyor, derdimi anlatıyorum ve 10 dk. bekle, geleceğim deniliyor. 20 dk. sonrasında bir carabinieri memuru sivil kıyafetle cama çıkıp derdimi soruyor. "Dormire piscina una notte" gibi bir Tarzanca ifadeyle, işaret diliyle karışık derdimi anlatmaya çalışıyorum. Piscinayı doğru söyleyemediğinden olsa gerek carabineri memuru biraz soru işaretli bakıyor. O anlarda sokağın bir ucunda, görmediğim bir çocuk "pissccciiinna" diyip bana doğru söyletiyor. Komedik bir andı. Neyseki "no problem" cevabını alıyor ve rahatlıyorum. Teşekkür edip ayrılıyorum. Carabinieriyle konuşurken yaptığım önemli bir hata: Piscina havuz demek, plaj, spiaggia demek. Bir jandarmaya "ben havuzdan uyumak istiyorum" demeye çalışmışım. Herhalde o yüzden şaşırdılar. Derdimi anlatmaya çalıştığım anlarda elimle göl kenarını gösteriyordum. Belki ondan bir şeyler anlamıştır.

Carabinieriden izin aldığıma göre, sıra geldi yer bulmaya. Göl kıyısında bir yer buluyorum. Tam bir plaj(cık). Fakat hemen yanında restoran var. Fazla ulu orta olduğundan başka bir yer bakmak için sahilde ilerliyorum. Gölün kıyısında park gibi bir yer buluyorum. Yemyeşil çimenler, alçak bir akasya ağacı ve göl kıyısı. Akasyanın yanındaki yaya yolunu çimenlerden ayıran yaklaşık 1 metre yüksekliğinde şimşirden doğal bir yeşil duvar var. Tam hayal ettiğim gibi. Burayı beğeniyor ve hemen kuruluyorum. Bu anlardaki mutluluğumu anlatamam. Gölün kıyısına sadece bir kaç metre uzaktayım. Böyle güzel bir çadır noktasını paralı kampinglerde bile kolay kolay bulamazsınız. Benim için iki eksik varsa biri tuvaletin olmayışı, diğeri de çeşme olmayışı. Dert değil. yeterki büyüğüm gelmesin.

Çadırımı kurduktan sonra matımı çimenlere yayıp ayakkabılarımı çıkartıyorum ve yemek faslına geçiyorum. Çok fazla oyalanmadan da yatıyorum. 

Buranın da yanında bir restoran var, ama diğer nokta gibi rahatsız edici konumda değil. Gece boyunca hoş İtalyan şarkıları çalıyor. Müşteriler şarkılara eşlik ediyorlar ve bu müzikler beni dinlendiriyor. Bunun dışında gece boyunca dalga hışırtıları ve önündeki saz grubunda bulunan ördeklerin senfonileri uykumu besliyor.

Gecenin 00.00-01.00' i gibi bir grup genç sahile geliyor ve gürültü çıkartıyorlar. Hemen tranparan uyku moduna geçip onları dinliyorum. Kayalar üzerinde şişe kırarlarken kız arkadaşları onları sakinleştirmeye çalışıyor. Olası bir sataşmaya karşı elim, biber gazımın tetiği üzerinde bekliyordu. Nitekim bu serseri gençlerin bana tek olumsuz davranışları yanımdan geçerken uuvvvvvvvvvvvaaaaaaaaaaaaaa diye bağırmalarıydı. Gecenin kalan kısmı çok huzurlu geçti.

10.08.2010 Salı
Güzergah: Siena-Bolsena
122.98 klm. / 1509 klm toplam.
17.8 km/h ortalama. 48.5 km/h maksimum.
Seyir süresi: 06.52.51 saat. (molalar hariç)
4282 kalori.

-

21. Gün:

11.08.2010 Çarşamba

Güne dinlenmiş olarak keyifle uyanıyorum.

Kamp alanım.





Sabah mamurluğu.


Bolsena sahil yolu.




Toplandıktan sonra bir kafeye giriyorum. Fazlalıklarımı boşalttıktan sonra sütlü kahvemi alıyorum. 1.5 Avro.


Sahilde bir süre dolaşıyorum. Harika bir yer.




Bolsena ile vedalaşıyorum ve zevkli bir yola teker koyuyorum. Kısa iniş çıkış döngüsü başladı.

Ardından daha sert bir çıkış başladı. Montefiascone kasabasına doğru yavaş yavaş yükseliyorum. Kır manzaraları muhteşem.


Yokuş dikleşti ama kısa ömürlü.


O anki psikolojimle bu levha çok ilginç gelmişti. Bu fotoğrafı çektiğim noktada yolun sol tarafında bahçeli bir ev var. İki tane de fino tipi köpek. Beni hoş karşılamadıkları için havlama krizlerine giriyorlar.




Bolsena Gölü' ne güneydoğu yamaçlarından bakış. Buranın bir volkan olduğu kimin aklına gelir..


Bu fotoğraftaki zirvede sanırım Fiordini Köyü var.


Montefiascone girişi. Geriye bakış.


Montefiascone' de bir benzinlik molası daha veriyorum. Sıcakkanlı bir benzinci çıkıyor. Molanın ardından Viterbo' ya doğru devam ediyorum. 10 kilometrelik bir iniş. Dik değil. Dinlenmeme yardımcı oluyor. Trafik biraz fazlalaştı. Viterbo girişinde trafik yavaşlıyor ve biraz sıkışık trafikte yol almak zorunda kalıyorum.

Viterbo' ya girerken bir benzinci molam daha oluyor. Sonra hemen ayrılıp GPS' te çizili rotadan Cimini Dağı yoluna doğru ilerliyorum. Bu sırada şehrin tarihi merkeziyle karşılaşıyorum. 


Viterbo' dan görüntüler.


















Viterbo beklediğimden çok daha güzel bir kent çıktı. Kentten ayrılmadan önce bir hızlı yemek restoranına tuvalet için giriyor ve hemen yola dönüyorum. GPS verisini yanlış okuduğum için ufak bir yol şaşırma durumum oluyor, ama çabuk toparlıyorum.

Hedefimde Lazio volkan kuşağının bir diğer üyesi olan Cimini Dağı var. Bu dağa fırsat varken tırmanmak gerek. Öncelikle bastıran sıcağın altında Viterbo' ya 6.5 kilometre uzaklıktaki San Martino al Cimini kasabasına çıkıyorum. 1 saat sürüyor bu mesafe. Çıkış ağırlıklı. Viterbo' dan çıktıktan sonraki ilk kilometrede rampa + sıcak münasebeti sebebiyle su kaynatmam neticesinde zorunlu bir molam daha olmuştu.

San Martino al Cimini. Burada oyalanmama çalışıyorum, ama yolumu şaşırınca bir kaç kilometre fazladan gitmiş oldum. Önemli değil.. Ne yapalım.

San Martino al Cimini' den görüntüler.




Yanlış yolda karşıma çıkan bu güzellik. Yanlış yol, az kalsın beni Tobia üzerinden SR 2 ye indirecekmiş.


San Martino al Cimini muhteşem bir yer.




Bu kasabanın çıkışındaki tabelada yazan o 3 kilometre insanı bitirici bir 3 kilometre. Eğim yüzden 10-15' e kadar çıkıyor ve tek seferde dik kesimi aşmam gerekiyor. Yoksa toplamda 70 kilo gelen bisikletimi başka türlü çıkartamam. Yokuşu tırmanırken bir çeşme vardı, ama en dik noktaların birinde olduğundan duramadım. Yoksa bisikleti hareket ettirmek zor olurdu. 


Eğimin azaldığı bir noktada mola veriyorum. Ağaçların arasına fazlalık sıvılarımı boşaltıp hafifliyorum ve fotoğraf çekiyorum.

Tırmanıyor olduğum Cimini Dağı, en son M.Ö. 90000-95000 yılları arasında püskürmüş bir volkan. Sönmüş kabul ediliyor. Cimini Dağı kraterinde Vico Gölü yer alıyor. En derin yeri 49 metre.

Vico Gölü yolu zorlu olsa da ağaçlarla kaplı nefis bir yol.








Önceki fotoğraflarda gördüğünüz son dik kısmı da aşıp yolun en üst noktasına ulaşıyorum.



Yaklaşık 747 metre rakımdayım.


İnişim harika oluyor. Bir ağaç tünelinin içinde 57.1 km/h' a varan hızlarla süzülüyorum. Ağaç tünelinin içinde oksijen sarhoşu olmuş durumda süzülürken ağaçların gölgelerine saklanmış olabilen çukurlardan korkuyorum, ama şükür ki korktuğum başıma gelmiyor. Göl seviyesine iniyor ve mola yeri bakıyorum.


Ağaçlardan gölün zor göründüğü bir noktaya bakıyorum, ama ilgimi çekmiyor. Gölü görmeyeceksem bu dağa neden çıktım düz yol varken.. Devam ediyorum, ama göl kıyısının en güzel yerleri kamping ve restoranlar tarafından işgale uğramış. Punta del Lago mevkiine giriyorum, ama sahili sazlıklardan ibaret ve özel mülk olarak görünüyor. Sinirlerim biraz bozuluyor. Bende güzergahtan çıkarak başka bir nokta buluyorum.


O noktada ağaçlardan birine sırtını yaslamış bir mantar ailesi beni karşılıyor.


Bulduğum nokta. Bir mesire alanı. Ama kamp kurulması yasak. Zaten burada geceleme düşüncem yok. sadece göle dokunmak istiyorum.


Balık tutan birisi var, fotoğrafta gördüğünüz gibi. Ama adam buz gibi. Beni üşütüyor. Bir kaç bir şey atıştırıp bu noktadan ayrılıyorum.




Tekrar ana güzergahıma dönüyorum. Ronciglione kasabasından transit geçiyorum, inişte çünkü. Kasabadan geçerken hız sınırlarının neden konduğunu anlıyorum. Normalde yerleşim yerlerinde 30 km/h' yi aşmamak gerekiyor. Fakat ben kasabadan 47 ile iniyordum. O sırada kapalı virajın arkasından bir araba çıkmaya başladı. Gereğinden fazla hızlı olduğumdan bayağı ürktüm.

Sutri' ye girdğim sırada döneceğim 90 derecelik viraja karşı yönden minik eski bir araba yaklaşıyordu. Arabanın düz gideceğini sandım, ama adam hiç fren yapmadan öyle bir 90 derecelik dönüş yaptı ki şaşırdım kaldım.

Sutri' de kaba ama düzgünce budanmış ağaç dizisi. Türkiye' de ağaçlar takozlamasına budanıyor ve ağacın içine etmek dışında bir halta yaramıyor. fakat burada ağaçlar bir örnek budanmış.



Sutri' de az önceki fotoğrafları çektiğim noktada bana bir el uzanıyor. Doğanın eli. Bisiklet, doğaya dost bir ulaşım ve seyahat aracıdır.


Sutri.


Sutri' de SR2 (Via Cassia) yoluna tekrar kavuştum, ama bu kavuşma mutluluğu kısa sürecek. SR2' de en fazla 2 kilometre kadar gideceğim. Giderken tarihi bir alanın yanından geçiyorum.




Tarihi konularla pek ilgilenmediğim için uzaktan bakmam yeterli oluyor. Bu kısa SR2 ziyaretimde 5 sene önceki otobüslü seyahatimde aralarında olduğum izci grubuyla kaldığım BP Park adlı izci kampinginin tabelasını görüyorum ve aklımdan anılarım geçiyor. 5 sene önce buraya birde bisikletle gelmeyi hayal edermiydimmmm.. Asla.. Aklımın ucundan bile geçmezdi. Hayat süprizlerle doludur.

Kısa ömürlü SR2 ziyaretimden sonra Trevignano Romano yoluna sapıyorum. Bir güne iki volkan sığdırmak istiyorum. Tatlı bir çıkış başlıyor. Tatlı çıkışı tatlı böğütlenlerden atıştıra atıştıra tırmanırken Cimini Dağı üzerinden duyulan gökgürültüleri böğütlenlerin tadını kaçırıyor. Kara bir kümülonimbüs bulutu Cimini Dağı üzerinden bana yaklaşmak istiyor. Bugün canım ıslanmak istemediğinden, dua ediyorum. Dua etmek dışında biraz daha hızlı tırmanıp buluttan olabildiğince uzaklaşmak dışında yapılacak pek fazla şey yok.


Ağır ağır yükseliyorum. Ağaçlıklı bir virajda "yol nede olsa boş" diye viraja sıfırdan giren bir takoz kafalı beni kılpayı sıyırıyor. Adam yaşadığı heyecandan dolayı az kalsın arabasıyla yoldan çıkıyordu. Zor toparladı manyak.

Bir noktada siyah yabani üzümlerle karşılaşıyorum. Yola sarkmışlar. Bir miktar topluyorum. Vitamin vitamindir. Ekşiler ama ne yapalım :)



Yokuşun zirvesine varıyorum. Ağaçların arasında biraz dinleniyorum. Aç olduğumdan bu tatlı yokuş beni zorlamaya yetiyor. Bugünün ikinci oksijen sarhoşluğu başlamak üzere.



Roma girişinde Roma giriş tabelası bulamayacaktım, yada fark edemeyecektim (bazen öyle noktalarda oluyorlar ki). Bu yüzden bu vilayet sınrı tabelasını Roma giriş tabelası olarak kabul etmenizi rica ediyorum.



Roma' ya son adımı yarın atacağım. Kişisel bir zaferin giriş sevinci.



Roma tabelasının olduğu bölüm biraz iniş çıkışlı ve bozuk zeminliydi. Sonrasında kısa süreli iniş başlıyor. Trevignano Romano' ya yaklaşıyorum. Sabatini volkanik kompleksinin gölü olan Bracciano Gölü göründü. Sabatini Dağı en son M.Ö. 40000 yılı civarında püskürmüş ve sönmüş kabul edilen bir volkanik oluşum. Bracciano Gölü' nün en derin yeri 160 metre.



Trevignano Romano' ya vardım. Kasabanın girişine yakın bir noktada müstakil evlerin arasında bir süpermarket fark ediyor ve oradan akşamlık alışverişimi yapıyorum. Şehir merkezinde mola verdiğimi hatırlamıyorum.


Göl kıyısındaki yoldan kamp yeri bakına bakına devam ediyorum. Yolun kompozisyonu nefis.





Anguillara Sabazia beldesine varıyorum.




Hemen kiliselerden birisini buluyorum. Fakat benle ilgilenecek doğru dürüst birini bulmakta zorlanıyorum. Bir bayan geliyor, fakat derdimi anlatmakta zorlanınca oradan ayrılıyorum. Sahile iniyorum. Sahilde çadır kuracak yer bakınırken üç Fransız erkek turcu ile karşılaşıyorum. İlk başta onlarla gecelemeyi düşünüyorum, fakat gay olduklarından şüphelendiğimden yanlarından ayrılıyorum. Bu kasaba ufak olmasına rağmen göçmen fazla. Gece belki sorun yaşamama sebebiyet verirler diye göl kıyısını takiben ilerlemeye başlıyorum.

Anguillara Sabazia sahili.






Tatlı iniş çıkışlardan oluşan kısa bir yolu geçikten sonra Vigna di Valle' ye varıyorum. Sahile inen tozlu bir yol var. O yoldan arabasıyla bir amca çıktı. Bende amcaya kamp yeri varmı diye sordum. Var diyince hemen giriverdim. Nitekim bu gece konaklama için de para verecek olsamda güvenle konaklayabileceğim.

Buraya tam zamanında vardım. Çadırımı kurup gün batımını izlemek için kumsala geçtim.


Gece biraz keyif yapmak istiyorum. Trevignano Romano girişindeki süpermarketten bisküvi ve yarım litrelik kutu şaraplardan almıştım. İkisiyle birlikte kumsalda keyif yapıyorum.



Bu gece böyle güzel bir keyif yaparken unuttuğum bir şey varmış: Bugün Ramazan' ın ilk günüymüş. İtalya' da "Hoş geldin Ramazan" havaları olmadığından böyle bir hata yapmak biraz normal. Bende diyorum bu şarap biraz zor içiliyor ama neden bilmiyorum. Meğerki Ramazan başlangıcıymış. :(

11.08.2010 Çarşamba
Güzergah: Bolsena-Vigna di Valle
101.81 klm. / 1611 klm toplam.
15.2 km/h ortalama. 57.1 km/h maksimum.
Seyir süresi: 06.41.18 saat. (molalar hariç)
3602 kalori.

-

22. Gün: 12.08.2010 Perşembe

Uyanıyorum ve hemen toplanıyorum.

Kamp yerim.


Yola çıkmadan önce benle aynı kampingte konaklayan yabancı turcularla görüşüyorum.

Kumsala tekrar gidiyorum ve bu fotoğrafı çekiyorum. Kumsalın yanındaki yoldan (dün akşam üstü geldiğim yoldan) geri dönüp Anguillara Sabazia' ya varıyorum.


Roma tabelasını takiben devam edeceğim. Bu tabelanın gösterdiği Roma yolu, biraz daha uzun çıkıyor ama önemli değil. Yolun çoğunluğu iniş olacak ve geceyi Roma' da geçireceğim. Toplamda sadece 45-50 kilometre yolum var.




Roma sapağının girişi biraz çıkşlı çıkıyor beklediğim üzere. Ama fasa fiso bir yokuş. Kahvaltı niyetine çerezlik rampa yiyorum.. Kötü mü? :)

Trafik biraz artıyor haliyle. İtalya' nın en büyük şehirlerinden birisine pedal pedal yaklaşıyorum. İki kısa tünelim var. Birincisi bu. Sorunsuz geçilecek. Diğer tüneli fotoğraflayamadım. Hatırladığım kadarıyla durmak için müsait bir yer yoktu.



Roma girişinde beni tatlı inişler ve yoğun Roma trafiği karşıladı. Roma' yı iyi bilenler kışın Roma trafiğinin gerçekten şenlik gibi olduğundan bahsediyor. Karşılaştığım yoğun trafikli noktada bisikletli olduğum için fazla sıkıntı yaşamadım. Trafiğin başında bir asfalt çalışması varmış. Yol çalışmasının sonunda boş caddeler bana gülümsedi.

Roma tramvayları şehrin pek çok noktasına gidiyor. Çoğu eski model olsada bence güzeller.





GPS' e çizili rotanın güvenliği altında kimseye yol sormadan ilerlemek büyük bir keyif veriyor. Uydudan güzel görünüyor diye, Termini' ye çıkan bu güzergahımı ı park olduğunu sandığım bir yeşilliğin içinden geçirmiştim. İyikide öyle yapmışım. Büyük ve çok güzel bir park alanı çıktı. 


Roma Termini Garı' na girerek aileme Roma zaferimi bildirdim. Roma Termini 30 küsür yollu büyük bir gar. Muhtemelen Güney Avrupa' nın en büyük garıdır. Haydarpaşa Garı, Roma Termini' nin yanında küçük bir istasyon gibi kalır. :) Çok kalabalık ve insanı trenlerden bıktıracak kadar çok tren trafiği var :D




Termini' nin önünde Roma' da yaşayan, bana bisikletimi konaklatmam konusunda yardımcı olacağını söyleyen bir Türk bayanla buluşuyorum. Uzun süredir internette haberleşiyorduk. Beni bir hostele yerleştiriyor ve yakındaki bir restoranda bir şeyler ısmarlıyor. Sohbet ediyoruz.

Daha sonra odama çıkıp duş alıyor ve kendime geliyorum. Akşamüstü Scotty ile şehri biraz turluyorum.

Akşama Perugia' da yaşayan ve bana yardımcı olabileceği söyleyen bir Türk abimi arıyorum. Beni Perugia' ya davet etmişti. Fakat Siena' dan direkt olarak Roma' ya geçmem daha mantıklı göründüğü için Perugia' ya gidemedim. Perugia' ya gelemediğimden dolayı kusura bakmamasını filan söylemek için aradım. Fakat ne büyük şanski O' da Roma' ya geliyormuş bu akşam. Yarım saate kadar hostelin altındaki kafede buluşup kahvelerimizi yudumladık. Bir süre sohbet edip daha sonra görüşmek umuduyla vedalaştık. 


Gece üç kişilik odamda uyurken 2 gibi iki uzun kişi geldi. Erkek sandım, ama gözlüğümü taktığımda bayan olduklarını fark ettim. Türk kültüründe büyümüş birisi olarak bana garip geldi. Daha sonradan Arjantinli olduklarını öğrendim. Fakat sabah çok geç kalktıklarından ve ben sabah erkenden dışarıya çıkmış olduğumdan oda arkadaşlarımla tanışma şansı bulamadım.

12.08.2010 Perşembe
Güzergah: Vigna di Valle-Roma
51.43 klm. / 1662 klm toplam.
15.6 km/h ortalama. 49.6 km/h maksimum.
Seyir süresi: 03.47.47 saat. (molalar hariç)
1171 kalori

-

23. Gün: 13.08.2010 Cuma

Sabah sohbet etmek için Perugialı Türk arkadaşımla buluşuyorum. Termini' ye gidip kahvaltı ediyoruz. Güzeller güzeli bir ETR-600 model hızlı tren seti görüp ağzımın suları akıyor. Hostele akabinde geri dönüyor ve bir kahvaltı daha ediyorum. Sonra tekrar Termini' ye gidiyorum. Termini'deki bir kitapçıdan Sicilya haritası alıyorum. Oradayken Perugialı dostumuzla ve yanındaki bir arkadaşıyla karşılaşıyorum. Tekrar sohbet ortamı doğuyor nur topu gibi. Tekrar odama dönünce bu sefer abla kardeş iki Türk kızıyla karşılaşıyorum. Önümüzdeki iki geceyi onlarla aynı odada paylaşacağım. Türkiye' de abla ile abinin aynı odada yatması garip karşılanabiliyorken, burada işler bayağı değişikmiş.

Ardından Roma' da yaşayan Türk bir bayan doktorla buluşmak üzere Termini' den metroya biniyorum. Lütfen kafanız karışmasın. Dün tanıştığım Romalı Türk bayan değil bu, hatırlatayım.

Termini metro istasyonu. İtalya'daki tabela karmaşasından burasıda nasibini aldığından yanlış metroya biniyorum. Termini metro istasyonuna geri dönüp diğer metroya binip doğru istasyona ulaşıyorum. A metrosu yerine B metrosuna binmişim. Sinir bozucu :)



Türk doktor büyüğümle tanışıyorum. Temiz yüreğini, dostluğunu gösteren çok hoş bir sohbet yapıyor. Fakat fazla görüşemiyoruz. Bir kaç saat sonra uçakla Türkiye' ye dönecek. Bana kısıtlı zamanında vakit ayırma inceliğini gösterdiğinden çok teşekkür ederim. Beni arabasıyla yakınlardaki büyük bir tarihi kilisenin önüne bırakıyor. O kiliseyi gezmemi şiddetle öneriyor. Benimle vedalaşıyor. Yolluk olarak bir miktar gıda maddesi veriyor. Bende O' na Türkiye' den getirdiğim ayçekirdeği, Türk kahvesi ve bulmacadan oluşan minik hediyelerimi teslim ediyorum. Kendisine ne kadar teşekkür etsem azdır.


Ziyaret ettiğim kilisenin tam adını hatırlamıyorum ama San Giovanni kiliseleri diye not almışım. Kiliselerden fotoğraflar.








Vakit varken bir spor mağazası süpermarketine gitmeye karar veriyorum. Bugün Scotty dinlendiği için başka araçlarla gideceğim. Metroyla Termini' ye geri dönüyor ve Termini' den 105 numaralı bir otobüse binip kendimi şehrin banliyölerinde buluyorum. Aradığım süpermarkete için söylenen yerde iniyor ve yürümeye başlıyorum. Tabelaları takip ediyor, yürüyor yürüyor ama bir türlü bulamıyorum. Emniyet şeridinin olmadığı gidiş geliş bir yolun sol tarafından yürüyorum. Kesinlikle bilmediğim bir şehirde bir maceranın içindeyim. Yolda yürürken yolun solundan arabasıyla anayola çıkmak isteyen yaşlı bir adam bana yol vermiyor. Az kalsın sorun olacaktı. Birde bana söyleniyor, hayret bir şey ya.

Artık otobüs durağı arıyorum. Otobüs durağı ararken aradığı  spor marketinin tabelasını görüyorum. Hemen oraya gidip yeni bir sele ve ufak bir alüminyum bardak satın alıyorum. Kullandığım selem iskatlık oldu. İtalya' nın şehir içi parke yollarına dayanamadı. Yakındaki normal bir süpermarketi de ziyaret edip yakındaki bir otobüs durağına gidiyorum. Durakta bekleyen bir kişiye danışıyorum. Termini' ye direkt otobüs yokmuş. Bindiğimiz otobüsün son durağının olduğu yerden tramvayla gitmem için beni yönlendiriyor sağ olsun.

İşte o tramvay durağı.



Durakta bu Bangladeşli dostumla tanışıyorum. Camiye gidiyormuş.



Sohbet ederken annem arıyor. Telefonu kapattıktan sonra anneme selam söylediğini belirtiyor. "Müslüman kardeşime selam olsun" diyor. Çok değerli bir Dünya insanı. Kendisine hoş sohbeti için teşekkür ederim.


Tramvayın arkasından bir görünüm. En az 30 yıllık olan bu tramvayda seyahat etmek çok hoşuma gitti.


Hostele yorulmuş bir halde dönüyor ve hemen seleyi değiştiriyorum.


Hostelde duştan sonra kendime üzüm ziyafeti veriyorum. Hosteldeki arkadaşlarımıza da Türk kahvesi yapıyorum ve bu güzel gün böylece sona eriyor.

13.08.2010 Cuma
Güzergah: Roma
0 klm. / 1662 klm toplam.
0 km/h ortalama. 0 km/h maksimum.
Seyir süresi: 00.00.00 saat. (molalar hariç)
-


24. Gün: 14.08.2010 Cumartesi.

Kapalı ve kasvetli bir güne uyanıyorum. Yaz günü böyle bir havaya rastgelmek insana pek iyi gelmiyor. Roma' ya ilk geldiğim gün tanıştığım Türk bayanla buluşacağım. Dün akşamdan sözleşmiştik. Arkadaşlarıyla beraber mantar toplamaya gidilecekti. Sabah kalktıktan sonra teyit için telefonla kendisiyle haberleştim ve sözleşilen saatte hazır olup onları beklemeye başladım. Fakat bir türlü geleceklerini hissetmiyordum. Yağmur başladı bu arada. Havada negatiflik var. Akabinde bir kez mesaj atıyorum. "Yağmur başladı, bu aktivite olacak mı" diye. Sonra bana çağrı atıp, kendisini arattırıyor ve yok yere suçlamalar ileri sürüp bana bağırıp çağırıyor. Kendince bana akıl vermeye çalışıyor. Ben istifimi hiç bozmuyor ve sakinliğimi sürdürüyorum. Bir kaç dakika sonra bayan sakinleşip geri arıyor, aktivite öğleden sonra olacak diye. Sonra Scotty ile gezintiye başlıyorum. Yakınlardaki bir parka gelince aktiviteden vazgeçme kararı alıyorum. Sözü edilen aktivite zaten geçe kalacaktı. Son derece negatif bir bayanla, birde tanımadığım diğer kişilerle şehir dışına gitme düşüncesi yerine Scotty ile güzel bir Roma turu yapma düşüncesi ağır basıyor. Gelemeyeceğimi nedenleriyle birlikte belirten bir sakin dilli bir kısa mesaj daha atıyorum. Fakat bu mesajıma olan cevabı oldukça saldırganca oluyor ve "bisikletinin sorumluluğunu almaktan vazgeçiyorum" diye de ekliyor. Vize almak için dört gün sonra Türkiye' ye dönmem ve bisikletimi İtalya' da bırakmam gerek, ama tek umudum olan yer, sebepsiz yere feshediliyor. Sanki saygısızlık, kötü bir şey yaptım yada söyledim. Benden kaynaklanan en ufak bir sorun bile yok. Çok fazla telefonla irtibata geçmemden rahatsız olduğunu belirtti. Ama bu bir bahane olamaz. Toplamda 3 gün içinde 6 çağrı, 4 civarı da kısa mesaj atmışımdır.

İlk dakikalarda durumun ciddiyetini kavrayamadan şehir turunu devam ettirme niyetindeydim. Çok büyük bir sorunla karşılaştığımı bir kaç dakika sonra anlayabildim anca. İlk çare, Perugia' da yaşayan Türk abimi aradım. Allah' ıma şükürler olsun ki Perugia' ya dönmemiş. Bana yardımcı olacağını belirtti. İki saate kadar Termini' de buluştuk. Bisikletimi Perugia' daki evinde konaklatacağını, sorumluluğunu üstleneceğini belirtince çok rahatladım. Fakat ufak bir sorun vardı. Perugia, Roma' ya 200-230 kilometre uzaklıktaydı. İlk başta trenle gitmeyi düşündüm. Fakat trenle gitmek benim tüm tur prensiplerime aykırı olacaktı. İtalya haritası üzerinde koca bir kesik çizgi belirecekti. Bunun üzerine 200 kilometreyi 2 günde bisikletle gitme düşüncesi kafamda belirmeye başladı. Perugia'ya bisikletle geleceğimi, yarın sabah yola çıkacağımı o abime söyledim ve en geç üç güne kadar Perugia' da buluşmak umuduyla vedalaştık.

Roma' daki kısa şehir turumdan görüntüler.




                                                           
Hemen hostele gidip eşyalarımı toparladım. Bıcır' ı Scotty' nin yanına indirip bağladım. Scotty Perugia etabına hazır hale geldi. Perugia yolu, turun hiç bir planında yer almadığı için tamamen piyangodan çıkmış bir parkur oldu. Güzergah hakkında hiç bir fikrim, GPS kaydım yok.


Biraz fikir almak için yakındaki internet kafeye gidiyorum. Sabahın çok erken saatinde yola çıkacağım için yol soracağım kişilerle karşılaşma şansım pek olmayacak. En azından Roma’ da hangi caddeyi takiben Perugia yoluna gireceğimi öğrenmem lazım. İnternette Google Maps üzerinden bilgi alıyorum. Parkurdaki otoyol durumunu kontrol etmeyi unuttuğum için o konuda sıkıntı yaşayacaktım. Kısıtlı bir araştırmam oluyor yol hakkında. Sadece Roma’ da hangi caddede ilerleyeceğimi tespit ediyorum. Roma büyük bir şehir olduğundan bunu iyi tespit etmem şart. Aksi takdirde sabaha karşı karanlığında büyük bir şehirde yol kaybetmek çok tehlikeli olabilir. Internet araştırmamdan sonra hostelde haritalar üzerinden kesin rotamı belirliyorum. Bir günde bu yolu gidebilirmiyim diye düşünüyorum ama çok zor görünüyor. Yoldaki rampa durumu hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Akarsu boylarından geçen bir güzergahı kesinleştiriyorum. Roma-Rieti-Terni-Perugia. Turun diğer günlerinin aksine bu etabın zaman sınırlaması var. Perugia’ ya 2 günden daha uzun sürede gitmemeliyim. Yoksa 18 Ağustos’taki uçağa binmem rizikolu olabilecek.

Günün şanssızlığı şansa döndü, oda arkadaşlarım Türk bayanlar da sabaha karşı uçakla Milano’ ya gideceklermiş. Bu yüzden erken uyanacak olmamın yaratacağı istemsiz gürültüler fazla rahatsız edici olmayacaktı.

14.08.2010 Cumartesi
Güzergah: Roma
12.04 klm. / 1674 klm toplam.
10.7 km/h ortalama. 33.3 km/h maksimum.
Seyir süresi: 01.07.24 saat. (molalar hariç)

-----------------------------------------------------
Bu blog sayfasında yer alan fotoğrafların telif hakları aksi belirtilmedikçe Baki Berk Kayalar' a aittir. Maddi amaç güden çalışmalarda izin almadan kullanılması telif hakları yasasına göre suçtur. Maddi amaç gütmeyen kullanımlarda ise kaynak belirtilerek yayınlanması önemle rica olunur. Öneri ve destekleriniz için baymineral@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.

2 yorum:

  1. Sevgili Berk, yazdiklarini cok keyifle okudum. Fotograflar da cok guzeller.
    Ne kadar hizli bir karsilasmaydi degil mi Roma'daki...
    o zaman soylediklerimi yine tekrarliyorum, sakin otoyola girme bisikletle, uzun veya kisa... Fark etmez...

    Kilisenin adi San Giovanni, dogru hatirliyorsun bu arada...
    Iyi dusuncelerine de ayrica tesekkurler...

    YanıtlaSil
  2. Mehtap Hanım size tekrar teşekkürler.

    YanıtlaSil

Bu blog sayfasındaki tüm yazılı ve görsel materyallerin (sponsor ve kardeş site bağlantı logo ve yazıları ile gazete küpürleri hariç) telif hakları Bâki Berk Kayalar' a aittir. Kullanmak istediğiniz görsel ve yazılı materyal için baymineral@gmail.com adresinden Bâki Berk Kayalar' a ulaşabilirsiniz.

Saygılarımla.