Bisiklet turlarimin finansmani icin sanatsal olan fotograflarimin telif haklarini satisa cikarmaya karar verdim. Ilgilenen olursa sayfanin ozel mesaj butonundan veya baymineral@gmail.com adresinden satin almak istedikleri fotograflarin linkleri ve fiyat teklifleriyle birlikte bana ulasabilirler. - Baki Berk Kayalar

22 Şubat 2012 Çarşamba

İtalya bisiklet turumun genel anlatımı

İtalya bisiklet turum, bisikletli Erasmus projem. Gerçekleşen bir rûya.


San Marino-İtalya sınırı.

Yeni bir umut ve güzel hayallerin gerçekleşmesi umuduyla büyük bir maceraya atılmaya karar verdim. Bu tur bir anda gelişmedi. Gelişemezdi. Hazırlık açısından uzun bir süreç gerektiriyor. Özellikle de Türkiye vatandaşı olan birisi için. 2009 yazındaki Batı Türkiye bisiklet turum bunun hazırlığı idi. Çünkü uzun soluklu tur tecrübem yoktu. İlk uzun soluklu tur tecrübemi yurtdışında yapmak maliyetleri arttıracak ve çeşitli sıkıntılar yaşamama sebebiyet verecekti. Bu yüzden ilk ciddi bisiklet turumu 2009 yazında Türkiye sınırları içerisinde gerçekleştirmiştim. Fakat uluslararası bir bisiklet turu yapma hayalim devam ediyordu. Bu arada İtalya' da Erasmus yapma hayalim vardı. Bir önceki sene şansımı denemiş, ama okulumdaki İtalyanca dil sınavına takılınca İtalya' ya Erasmus yapmaya gidememiştim. İki hayalimi aynı anda gerçekleştirmeye karar verdim, ki gidişat o yöndeydi.


Bisikletimle İtalya' ya gemi aktarmalı olarak gidecek, ve İtalya içerisindeki tüm seyahatlerimi bisikletle yapacaktım. İlk önce Orta İtalya' yı turlayıp Siena'da mola verecek ve Erasmus kapsamındaki İtalyanca kursunu görecektim. Ardından bisikletimle Erasmus yapacağım Catania' ya gidecektim.

Hoş ve zevkli bir plan gibi görünüyordu. Böyle bir tura hazırlanmak gayet zevkliydi, fakat vize alım sürecinde büyük sıkıntılara gebeydi. Nitekim öyle oldu. Benim durum normal bir Erasmus öğrencisinden çok farklıydı. Neticede bisikletle gidecektim. İstanbul İtalyan Konsolosluğu bana ellerinden geleni yaptılar, fakat yeni çıkan Shengen kuralları sebebiyle tek bir vize veremeyeceklerini üzülerek ifade ettiler. Bana öncelikle 1 ay geçerli bir vize verdiler ve bu vizeyle bisikletimi İtalya' ya götürebilecek ve orada biraz turlayabilecektim. Öncelikle 22 Temmuz 2010 tarihinde İzmit' ten yola çıkıp, Çeşme'ye kadar bisikletle gittim. Çeşme' de feribot gününü beklerken Sakız Adası' na geçip, sembolik bir Yunanistan etabı gerçekleştirip, Çeşme' ye geri döndüm. Çeşme' den İtalya gemisine binmeden önce Türk gümrük görevlileri bana güvenmediklerinden bisikletimi olduğu gibi X-ray cihazından geçirmek istediler. Fakat bu cihaza sadece römorküm sığabildi. Romörkümun, bayrak direğiyle birlikte X-ray cihazından geçmesi çok ilginç bir görüntüydü. Bisikletimin ana gövdesi, yükü sebebiyle cihaza sığamayınca gümrükçülerimiz pes ettiler. Ardından gemiyle 2 küsür gün süren heyecanlı bir yolculuğun ardından Ancona' ya vardım. Ancona' ya inince ve İtalya' da ilk pedallarımı döndürünce büyük bir heyecana kapıldım. Pasaportuma İtalya' ya giriş damgası vurulduğunda dünyalar benim oldu. Feribot, akşamüstü vardığından o geceyi Ancona' da geçirmek zorunda kaldım. O zamanlarda çok acemiydim. Bu satırları yazdığım zamanlarda olduğu gibi herhangi bir köşede uyumaya cesaret edemiyordum. Ancona' da küçük bir otelde geçirdim. Otel görevlisinin 1. kattaki odamın içine bisikletimi römorkümle birlikte sokmama izin vermesi çok sevindiriciydi.


Ertesi sabah büyük gündü. İtalya' da uzun bir yolculuk sürecine başlıyordum. Sürücülerin aşırı saygısı beni panikletiyordu. Adriyatik sahilleri muhteşemdi. Tren sever olduğum için demiryolu araç ve tesislerini fotoğraflayarak ilerliyordum. Rimini Garı' ndaki görevliler bana fotoğraf çektirmedi. Rimini bana fazla genç ve soğuk bir yer gibi geldi. Rimini' nin ardından Dünya' nın en eski ülkelerinden olan San Marino' ya gittim. San Marino' yu çocukken incelediğim ülkeler kitaplarından hatırlıyordum. Bu küçük, ama güzel ülkeye gidip en yüksek noktasına çıkınca bir çocukluk hayalim daha gerçek olmuştu. Ertesi günlerde Forli' ye ulaşıp, İtalya' da gittiğim en kuzey noktaya vardım. Forli' de kalmam gerekiyordu, ama hostel ve benzeri bir konaklama yeri yoktu. Sokaktan çevirdiğim birisi beni yakındaki kiliseye yönlendirdi. Kilisenin rahibi, beni güç durumda bulunca konuk etmeyi kabul etti. Bana bir çekyat açıp, bisikletimi kilisenin içine park ettirdi.

San Marino.



Akabindeki gün, Appeninleri dize getirdim. Muraglione Geçidi' ni tırmanırken nefis güzelliklerdeki kasabalardan geçtim. Kendimi rûya gibi olan bu yolda Giro d'Italia' da yarışıyor gibi hissediyordum. Televizyon helikopteri nerede diye çok merak etmiştim. :) Bu geçidi aştıktan sonra kendimi Floransa' da buldum. Floransa' ya normal bir saatte girmiştim, fakat kalacak yer bulma konusunda saatlerimi harcayacağımı bilmiyordum. Bilmediğim bu büyük İtalyan şehri, aslında çoğu gezginin hayallerini süsler. Ben orada şehrin güzelliğini düşünemiyordum. Ailem Türkiye' de internet üzerinden bana kalacak yer arıyor ve telefonla bana nereye gitmem gerektiğini uzaktan yardım modunda belirtmiş olsalar da ailemin bulduğu hiç bir otele yerleşemiyorum.Yarı amaçsızca kalacak bir yer ararken kendimi bir İtalyan filminin setindeymiş gibi hissediyorum. Gecenin karanlığında, şehrin en güzel yerlerinde karmaşık ruh halleri içerisindeyken 60 kilo yüklü bisikletle defalarca kez gidip geliyorum.  En sonunda birisinin tarif ettiği, şehir merkezindeki bir kamp alanını kapanmadan hemen önce, saat 02.30 gibi buluyorum.


Floransa' yı gezdikten sonra Pisa' ya geçtim. Orada kalacak yer ararken bir yıldızlı bir otelin tabelasını görüyor ve oraya gidiyor ve otelin kapısını açıyorum. Lobi olması gereken yerde, adamın birini sandalyeye oturtup ulu orta saç traşını yapıyorlardı. "Burası otel değil" diyip beni geri çevirdiler. Hakikaten bir yıldızlıymış.

Pisa.




Ertesi günlerde küçük Siena olarak adlandırdığım Volterra' ya ulaştım. Orada da bir kilisenin bahçesinde kaldım. Volterra çok güzeldi. Volterra' nın ardından, Siena' ya büyük bir heyecanla vardım. Bir hostele yerleştikten sonra oradaki okuluma gidip kendimi tanıttım ve okul yetkilileri oldukça erken geldiğim için hem sevindiler, hem şaşırdılar. Siena' ya ilk gelişimde pek kalamadım. 2-3 gün sonra Roma' ya doğru pedal basmaya başladım. Yanardağ meraklısı birisi olarak harika bir coğrafyaya adım atmaya başladım. Öncelikle Amiata volkanını gördüm. Sonra Vulsini volkanına tırmanıp, volkanın içindeki Bolsena Gölü kıyısında kamp kurdum. Sonra Vico Gölü' ne gittim. Vico Gölü' nün olduğu volkana tırmanan yol oldukça dikti. Ama çok manzaralı bir güzergah idi. Vico Gölü' nden sonra Sabatini volkanının içindeki gölün kıyısındaki bir kampingte sabahladım. Gece göl kıyısında şarap keyfi yapmıştım. Tek başıma da olsa keyifli sayılırdı.


Roma' ya daha önceden gitmiş olmama rağmen, bisikletle gitmiş olmak çok büyük bir heyecan oldu. Plana göre burada yaşayan bir Türk bayana bisikletimi emanet edip, vizemi yenilettikten sonra dil kursu için Siena' ya doğru gidecektim. Fakat Roma' daki planlar istediğim gibi gelişmedi ve bu bayan durduk yere sorun çıkartıp beni ortada bıraktı. O günlerde tanıştığım Perugia' da yaşayan başka bir Türk, bisikletimi emanet olarak alabileceğini söyleyince çok mutlu oldum. Perugia, hiç bir şekilde planlarımın arasında yoktu. Ne bir detaylı harita, ne bir GPS verisi. Detaysız haritalarımdan faydalanarak bir güzergah belirledim ve bir sabaha karşı yola çıkıp apar topar Perugia' ya doğru yola koyuldum. Yaklaşık 200 kilometrelik bu yolculuğu iki günde tamamlamayı düşünüyordum, ama bir şekilde gün içinde tamamlamayı başardım. O gün 60-70 kilo ağırlığındaki yüklü bisikletimle 17.5 saatte 211 kilometre pedal çevirmiştim.


Ertesi gün Perugia' dan ayrılıp trenle Roma' ya gittim ve uçak gününe kadar kenti yaya olarak bir güzel gezdim. Akabindeki günlerde uçakla Türkiye' ye dönüp, dil kursu için gerekli vizeyi alıp Perugia' ya geri dönerek bisikletime kavuştum ve bisikletle Siena' ya gittim. Siena yolu bir günlük olsa da zamanım olduğundan iki güne yaydım. Rigomagno Köyü' ndeki tren istasyonunda çadır kurdum ve tren istasyonlarında da uyunabileceğini keşfettim.


Siena' ya tekrar varınca bir eve yerleştim ve bir ay boyunca İtalyanca kursu gördüm. Chianti bölgesini, Amiata Dağı' nı ve San Gimignano gibi Siena çevresindeki en güzel yerlerden bazılarını boş zamanlarımda bisikletimle keşfettim. Floransa' yı sakin kafayla defalarca kez tekrar ziyaret ettim ve bir güzel gezdim. Kurs sonunda bisikletim ve tüm eşyalarımı  Siena yakınlarındaki bir apartmanın bahçesindeki çardaktan bozma bir yapıya yerleştirdim. Burasını bir dil kursu görevlisi ayarlamıştı. Bana pek güvenli gelmediği için Türkiye' deki vize alıp sürecinde ekstradan stres yaşadım.


Siena' ya geri döndükten sonra bisikletimi sağ salim bulunca çok sevindim ve Catania' ya doğru yola çıktım. Normalde Catania' ya gemi aktarmalı gidecektim, fakat bu fırsat her zaman çıkmaz. Yolun Messina Boğazı geçişi haricindeki hepsini bisiklet üstünde geçecektim. Ekim ayıydı. Yağmurlar başlamıştı. İlk gün Grosseto' ya giderken biraz ıslanmıştım. Grosseto çıkışında kara bir bulut kütlesinin bana sarılacağını hissedince 24 saat açık bir restoranın bahçesine çadır kurdum.


Sonraki günlerde Roma' ya tekrar gittim. Bisikletimle birlikte Vatikan ziyareti yapıp, Roma' dan ayrıldım. Alban Tepeleri' ne tırmanıp bir volkanı daha geride bıraktım. Alban Tepeleri' nden sonra 40 küsür kilometrelik Latina düzlüğünü geçtim ve Napoli' ye doğru ilerledim. Sağanak bastırınca Scauri' de bir otelde kalmak zorunda kaldım. Napoli' ye yaklaşırken Solfatara volkanına uğradım ve kükürtlü gazlar çıkartan fümerollerin büyüleyici güzelliğini keşfettim. Akabinde Napoli' de ailemin ayarladığı bir hostelde iki gece kaldım. Saatsiz bomba olan Vezüv' ün heybetini, şehir merkezini yukarıdan gören bir tepeye çıkarak izledim.


Napoli' den sonra Salerno' ya, oradan Calabria bölgesine ilerledim. Sakin yollarda ve fazla el değmemiş güzergahlarda ilerledim. 3 gece üst üste tren istasyonlarında uyudum. Sapri yolundaki Lucania vadisi muhteşemdi. Sapri' den sonra, karayolu, denize olabildiğince yakın bir güzergah izlediği için deniz manzaralarına resmen doydum.


Bu seyahatimin arka planında annem, hayatımdan endişe ediyordu. Ben sıklıkla telefonla nerede olduğuma dair bilgi vermek zorundaydım. Anneme "şuradayım" diyince, annem internetten o yöreyi araştırıyor ve ben arada sırada çevreyi dinletiyordum ve bu sayede sevgili annem, benimle birlikte sembolik olarak bisikletli İtalya turu yapıyordu.


Gecelerden birisini Gioia Tauro kenti dışındaki bir benzincide uyku tulumunda geçirmiştim. Gecenin ikisinde beni merak edip yanıma yaklaşan bir tür hayvanı fark edip uyanıyor ve hayvanı bağırarak kaçırıyorum ve sonra uyumaya devam ediyorum.


Catania' ya yaklaşırken, yıllardır hayalini kurduğum o güzel şehre bir an önce ulaşma gayesindeydim. Heyecan basıyor, kilometreler bitmek bilmiyordu. Messina Boğazı' nı feribotla geçince Sicilya hayallerim gerçek oldu. Messina-Catania arasında, tren simülatörlerinde ve Google Earth' de defalarca kez gidip gelmişliğim olduğu için, bu güzergah bana tanıdık gelmişti. Catania' ya Siena' dan 1277 kilometre ve 11 günlük bir bisiklet yolculuğumun ardından ulaştım.


Catania' da çok tatlı günler geçirdim. Erasmus sürecinde çok az dersten sorumlu olduğum için sıklıkla gezmeye gidebiliyordum. Güney İtalya' nın en güzel şehirlerinden olan Siracusa' ya gidip geldim. Etna volkanına defalarca kez çıktım. 12 Ocak 2011 püskürmesi sonrasında, 13 Ocak günü bisikletimle dağın 3000 metre yüksekliğindeki zirve bölgesine kadar tırmandım. Muhteşem bir manzara vardı. Yer yeni yağan lavlar sebebiyle ılıktı. Elimde tuttuğum bir kaya parçasının 12 saat kadar önce yerin fersah fersah derinliklerinde olduğunu bilmek büyüleyiciydi.

Etna volkanında hatıra.

2011 bahar ayı başlarında Sicilya' nın kuzeyindeki Lipari Adaları' na gittim. İlk önce Milazzo' ya pedalladım ve orada Sicilyalı arkadaşlarımla buluştum ve Vulcano Adası' na geçtik. Sicilyalı arkadaşlarımın birisinin evinde kalıp, hep beraber buhar tüten kratere yaya olarak tırmandık. Oradaki bir buhar çıkışında Türk kahvesi yapıp içtim. Arkadaşımın birisiyle kraterin içine indik. Kraterin en alt noktasına kadar inmemizi, yönünü değiştiren rüzgâr sebebiyle kraterin içine dolan zehirli gazlar engelledi. Az kalsın zehirleniyorduk. Sonraki gün arkadaşlarımdan ayrılarak Lipari Adası' na geçtim ve adanın çevresini turladım. Volkan camı oluşumlarından örnekler aldım ve muhteşem ada manzaralarını fotoğrafladım. Aynı günün öğleden sonrasında Akdeniz' in doğal deniz feneri olan, hayallerimin adası olan Stromboli' ye geçtim.

Vulcano Volkanı' nın büyük kraterinde araştırma yaparken.


Stromboli, Dünya' nın en aktif volkanlarından birisi. Binlerce yıldır her 10-15 dakikada bir püskürdüğü için "Akdeniz' in deniz feneri" ünvanını almış. Stromboli' de aktif krateri gören bir yere çadırımı kuruyorum. Kuş cıvıltıları ve rüzgâr sesi tatlı tatlı eşlik ediyor. Arada bir, Stromboli' nin püsküren lavları, manzaraya inanılmaz bir duygu katıyor. Issızlığın ortasında, yanıbaşınızda bisikletiniz, içinde uyuduğunuz (pardon yanardağ püskürmelerinin verdiği heyecan nedeniyle uyuyamadığınız) çadırınız ve sadece siz. Hayat budur. Tiren Denizi' nin ortasında bir yerlerdeyim. Stromboli küçük bir ada olduğundan adada olma hissini veriyor.


Bir sonraki günün akşamüstünde rehberli bir grupla Stromboli zirvesine yürüyerek çıkıyorum. Tırmanırken yükseklik korkumu hatırlıyorum, ama buraya her zaman gelinmez, lavlara bu kadar yakın olunabilecek fazla yer yok. 924 rakımlı zirvede hava rüzgârlı ve karla ve külle karışık yağmurlu ve sisli. Hava tat vermese de bir kaç damla lavı güç bela görüyoruz ve gecenin karanlığında aşağıya iniyoruz. O geceyi kent merkezindeki bir oturma bankında yağmur altında, uyku tulumu içerisinde geçirip, sabahki ilk deniz otobüsüyle Milazzo' ya, oradan da iki ayrı trenle Catania' ya varıyorum.


Lipari Adaları turumun bir kaç hafta sonrasında Sicilya çevresi turuma başlıyorum. Siracusa, Noto ve Ragusa gördüğüm ilk kentler. Sicilya için çağla mevsimi. Sicilyalılar bademi çağla iken yemedikleri için yola eğilen badem ağaçları beni doyuracak kadar çok çağla içeriyor.


Modica ve Ragusa' yı çok beğendiğimi söyleyebilirim. Sonrasında adanın güney sahili boyunca ilerledim ve Agrigento' ya ulaştım. Agrigento' daki tarihi harabeler çok güzeldi. Agrigento' dan sonra Trapani' ye geçtim. Trapani' de bisiklete bakış açısı Türkiye' ye çok benzer. Yaklaşık 60 kilometre uzaktaki bir yere giden yolu birisine soruyorum, ama "orası çok uzak gidemezsin" diyor. Adam ısrarlarıma rağmen yol tarifini yapmıyor. Ben "hadi size güle güle" şeklinde ayrılırken adam "gidemezzsssiinnn" diye arkamdan bağırıyor. Bu adamdan sonra yol sorduğum bir genç de benzer tepkileri verince yola hislerimle devam ediyor ve yolu buluyorum. O geceyi kaliteli bir restoranın bahçesinde geçirmiştim. O restorandan yemek yememiş olmama rağmen bana kapalı şişede su vermiş olmaları çok güzeldi. Ertesi gün kendimi Palermo' da buldum. Palermo eski mafya şehri. Ama o günlerden pek eser kalmamış. Fahri Catanialı olarak, Palermo' yı pek beğenmedim. Palermo' da bir hostelde kalmıştım.


Palermo' dan sonra adanın kuzey kıyısını takip ederek Catania' ya ulaştım. Yolda uğradığım Cefalu kenti muhteşemdi.


O turun bir kaç hafta sonrasında Sicilya' nın içlerini dolaşmaya başladım. Önce Tronia' ya gittim. Oradan Nicosia' ya. Nicosia ve çevresindeki halk çok sıcakkanlıydı. Marianopoli kenti üzerinden Caltanissetta' ya uğradım. Caltanissetta-Enna arasında ıssız bir yere çadır kurmak zorunda kalmıştım. Gece çeşitli hayvanların sesleri eşliğinde uyumak biraz ürperticiydi. Sonraki gün Enna üzerinden Catania' ya girdim.


Catania' dayken yaptığım önemli günübirlik turların birisi Etna çevresi turuydu. Etna' yı her açıdan görüntüleme şansı yakalamıştım.


Sicilyalılar Türklerin adalarına Osmanlılar zamanında ayak bastıklarını arada sırada dile getiriyorlardı. Bu yüzden olsa gerek pek çok coğrafi oluşum ve cadde ve sokağın adı Türklerle ilgilidir. Sicilya' da Türkiye Dağı bile vardır (bknz Monte Turchio). Etna' nın parazit konilerinden olan Monte Turchio' ya günübirlik bir tur düzenlemiş ve çok beğenmiştim.


Catania' daki yaklaşık 10 aylık sürem dolmaya başladı ve derslerimi başarıyla sonuçlandırdım. Okuldan izin alarak vize sürem sona ermeden yola çıktım. 13 Haziran 2011 tarihinde İzmit' e geri dönüş yolculuğum başlamıştı. Bu sefer uzun gemi yolculuğu yapmayacaktım.


Catania-Messina~Villa San Giovanni-Reggio di Calabria-Taranto güzergahında ilerledim. Taranto' dan sonra Puglia bölgesi kıyılarının muhteşem güzellikteki kıyı yollarını tattım. Leuca kentine ulaştığımda başka bir mutluluk hissettim. Leuca, "Çizme" nin topuğunun en güney noktasıydı. Leuca' dan sonra rampalar başladı. Muhteşem manzaralı bir köprüde alttaki uçurumdan denize atlayan çocukları izledim. Leuca' dan sonra sıra Otranto' ya geldi. Otranto, Osmanlıların resmen ele geçirdiği tek İtalyan toprağı. Bu yüzden orada Osmanlılara ait izler aradım. Bulduğum en büyük kanıt Türklerin sahiliydi (bknz. Baia dei Turchi). Baia dei Turchi' de bir benzincide uyudum ve muhteşem Lecce kentine vardım. Bir kaç saat orada dolaştıktan sonra kentten ayrıldım. O gün Brindisi' ye vardım, ama görecek pek bir şey olmadığını anlayınca Brindisi' den transit yaptım. Geceyi Bari yolu üzerindeki bir sahil köyünde, deniz kıyısında çadırda uyuyarak geçirdim. Gece boyu dalga sesleri beni çok rahatlattı. Bari yolunda uğradığım bir yol üstü meyvecisi bana ücretsiz olarak bir şeyler ikram etti. Keleğin (cocomero) tadının ne güzel olduğunu ve Puglia mutfağında önemli bir yere sahip olduğunu o zaman öğrendim. Bari' ye 30 kilometre kala bulunan bir kampingte kaldım. Ertesi gün Bari' ye giderken ailem, akşamki feribot için biletlerimi internetten almıştı bile. Bari' ye 2005 yılında normal yollarla gitmiştim. Feribot saatine kadar kenti gezip, uzun Yunanistan geçişi öncesinde eksik malzemelerimi tamamladım.


Geceyi feribottaki lobi koltuklarında geçirdim. Ertesi sabah Yunanistan' ın Igoumenitsa Limanı' na teker bastım ve otoyoldan anne tarafımdan dedemin doğduğu Aghios Donatos Köyü' ne ulaştım. Buradan bir avuç toprak alıp dedeciğime doğru yola çıkardım. O geceyi 4 kilometrelik bir otoyol tünelinden geçerek ulaştığım Yanya' daki bir kampingte geçirdim. Kampingte tanıştığım bir Alman motorcu çift ve yalnız gezen bir Çek motorcu ile tanıştım. Ertesi günü onlarla birlikte Yanya' yı gezerek geçirdim. Yanya Gölü çok güzel manzaralar sundu. Tarihi Türk evlerinin ve Osmanlı döneminden kalmış cami ve kütüphane gibi yapıları fotoğrafladım ve Yunan tatlı ve böreklerinin tatlarına baktım.

Yunanistan' nın Pindos Dağları' nda otoyol hatırası.



Yanya' dan sonra otoyolu da kullanarak Meteora' ya ulaştım. Meteora' da Çek arkadaşımla tekrar karşılaştım. Ertesi gün bu muhteşem coğrafyayı bir doğa yürüyüşüyle beraber gezdik. Meteora' da kaya tepelerinin üzerlerine kurulmuş kilise ve manastırlar büyüleyici görüntüler oluşturuyor. Meteora' da çocukken dergilerden görüp de gitmeyi hayal ettiğim yerlerden birisiydi.


Meteora' dan sonra Kalambaka-Trikala-Larissa güzergahında ilerledim. Tempi Vadisi' nin çıkışındaki Rapsani tren istasyonunda güzel bir gece geçirdim. Rapsani' den sonra otoyolu da kullanarak Selânik' e girdim. Selânik' te bir hostelde iki gece kaldım. Bu kenti hiç beğenmedim. Atatürk Evi' ni 2005' te ziyaret etmiştim. Bir kez daha ziyaret edeyim dedim, ama kapıdaki polislerle muhabbete dalınca bir dakika farkla içeriye girme şansımı kaybettim.

Tempi Vadisi hatırası.



Selânik' ten sonra baba memleketim olan Drama' ya doğru ilerleyişimi sürdürdüm. Drama yakınlarında, Bafra' dan göç eden Rumların kurduğu Neo Bafra köyünde sevgiyle karşılandım. Çok misafirperver ve ikramsever insanlar çıktılar. Köy halkıyla Türkçe konuşuyordum. Bu köyün otobüs durağında uyudum.


Drama' ya giderken arka tekerleğimin akort telleri birer gün arayla kopmaya başlayınca görülecek pek bir yeri olmayan Drama'nın en güzel köşelerinden olan tren istasyonunda tamir molası verdim ve tekerleğimi onardım. Bu istasyondaki bir gül fidanının dibinden yakın zamanda ahirete göç eden babaannem için bir avuç toprak aldım ve Kavala yoluna koyuldum.


Kavala yolununun bir noktasında fotoğraf çekmek için durduğumda yandaki bir seyyar kantinden beni çağırdılar ve bana kutu içecek ikram ettiler.


Vatan hasreti çektiğimden bu geri dönüş yolculuğum bisiklet için hızlı bir şekilde ilerliyordu. Bu yüzden Kavala' da pek durmadım.  Bu kentte İstanbul yolunu gösteren ilk tabelayı görmek beni sevinçten uçurdu. Kavala' da İzmit' ten gelen forklörcülerle karşılaştım. Onlarla güzel bir sohbet yapmıştım. Kavala' dan sonra İskeçe' ye gittim. Orada yol sorduğum bir karpuzcu Türk çıkınca bana karpuz hediye etti. İskeçe-Dedeağaç bölgesinde Türklerin çoğunluk olduğunu anladım. Yunanca konuşan bile yoktu. Kahveye gidiyorum, orada bile Türkçe konuşuyorlardı. Yunan baklavasını beğenmedim, ama börekleri muhteşemdi. İskeçe çıkışında misafirperver bir benzincide güzel bir tulum uykusu geçirdim. İskeçe' den sonra Gümülcine' ye, oradan otoyoldan sınra doğru ilerledim. Otoyolda bir dinlenme noktasında uyudum. Ertesi sabah Yunanistan' a elveda diyerek yurda giriş yaptım. İpsala' da İzmit' ten gelen ailemi bekledim ve onlarla hasret giderip, fazla eşyalarımı onlarla eve gönderdim. Keşanlı bisiklet dostlarımızın çay ikramları ve hoş sohbetleri çok olumluydu. Türkiye' deki ilk geceyi bir benzincide geçirdim. Sonraki gün Tekirdağ' dan geçtim. Tekirdağ' a yeni gelen demiryolu hattını görüntüledim. Tekirdağ İstasyonu ufak ama şık olmuş.

İpsala sınır kapısında Türkiye' ye giriş yaptıktan hemen sonra.




Gün geçtikçe yeni bir heyecan basıyordu. Evime dönüyordum ve geçtiğim her bir kilometre, beni evime bir adım daha yaklaştırıyordu.  İnsanlar bana tuhaf tuhaf bakıyor, ama aldırmıyordum. Evimi çok özlemiştim çünkü. Silivri-Sirkeci arasında yol kabusu yaşadım. Trafik çok arttı ve emniyet şeridi sıkıntısı baş gösterdi. Avcılar yakınlarında başka bir bisiklet dostumuz beni karşıladı ve benimle birlikte bir süre seyahat etti. Sultanahmet Meydanı' na girdiğimde kendimi Avrupalı bir turist olarak görüyordum. İtalya' dan oraya kadar pedal çevirmiştim. Avrupa' nın uzak köşelerinden İstanbul' a bisikletle gelinebileceğini kendime kanıtlamış oldum :) Turun son gecesini Haydarpaşa Garı' nda bir büro sandalyesinde oturarak uyuma modunda geçirdim.


Turun son günü yakından tanıdığım iki bisiklet dostum benle buluştu. Birisi Pendik' e kadar benimle geldi. Diğer arkadaşım İzmit' e kadar bana eşlik edip, sevincime ortak oldu. O gün İzmit girişinde yaşadığım mutluluğu tarif etmem imkansız. Şehre girip zafer turu attıktan sonra dedeciğimin evine ulaşıp O' na bir güzel sarıldım ve evime kavuştum.


Bir rûya son buldu. Fakat pek çok rûya daha görme hakkına sahibim. Hayallerimin peşinden koşmayı seven birisi olarak, benzeri uzun bisiklet turları yapmaya kesinlikle kararlıyım.

---

Bu metnin ve fotoğraflarının izinsiz kullanılması ve yayınlanması yasaktır.

19 Şubat 2012 Pazar

Yuvacık Barajı turu - 18.02.2012

Güzel bir kış haftasonundan herkese merhabalar.

Yeni bir kişisel proje sebebiyle Kocaeli' de bisikletle geçmediğim tüm yollardan geçmeye karar verdim. Geçtiğimiz günlerde hazırladığım bir haritada Kocaeli bölgesinde bisikletle geçtiğim tüm yolları teker teker belirtmiştim. İlgili haritaya bu link üzerinden ulaşabilirsiniz.

Neyse söz konusu haritaya göre geçmediğim bir güzergahı belirledim, internette çizdim ve gps cihazıma aktardım.

Gelelim turumun fotoğraflarına.

Rotaya göre öncelikle Gölcük ilçesinin girişine gitmem gerekiyor.

Başiskele sahili.


İzmit-Gölcük D-130 karayolunun Bahçecik geçişi.


Gölcük' ün doğu girişindeki köprülü kavşaktan geçip tersi istikamete dönüyor ve bir kaç yüz metre sonra sağa sapıp mahalle yollarına giriyorum.


Dün gece sabaha kadar hafifçe kar yağdı ve İzmit şehir merkezinde 2 cm.lik kar tabakası oluşturdu. Kar o kadar güzel bir şey ki, en kötü yapılaşmaları bile güzel gösteriyor. Bu kadar çirkin binalarla dolu bu ve benzeri mahalleler, kar olmasa çok daha rezil görünür.



Kocaeli' nin gizli hazinelerinden birisi olan Yazlık Ilıcası. Dünkü rotamda tesadüfen karşıma çıktı. Önceden gitmeyi istiyordum, dün buradan geçince çok sevindim.

Burası tarihi bir yapı olduğundan burada müze müdürlüğü tarafından kazılar yapılmış. İlerleyen zamanlarda bölgeye bilmem kaç yıldızlı bir kaplıca oteli yapılması planlanıyor. Ilıcanın başında bekçi var. Koruma altında yani. Suyu gördüğünüz gibi besberrak ve ılık. Mis gibi kükürt kokuyor. Fakat etraf pislik götürüyor. Çevrede çirkin yapılaşmalar var. O kadar çirkin yapılaşmaların ortasında bir cennet gibi görünüyor.

Bu ılıcada fotoğraf çekmek nedense yassssakkmış. Bekçi abimiz, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi' nin bu tarihi kaplıca ve çevresinde düzenleme yapacağından söz etti.

Umarım bu güzellik hak ettiği değeri bulur.








Ilıcanın üstünden geçen yolu kullanıyorum.


Aşağıda ılıca görünüyor.


Bahçecik bölgesindeki konutlar.


Yuvacık' ta bir kahveye oturunca ziyaretçiler geliyor. Birisi, yediğim simitlerden göz hakkı alıyor.


Seni gidi simitçi pissi..


Barajın aşağısına doğru gidiyorum.


Barajın aşağısındaki vadiye inip öteki taraftan tırmanıyorum.







Karla kaplı yolda ağır ağır ilerlerken bu arkadaşımız çıngar çıkarıyor.


Yuvacık Barajı' ndan Yuvacık Baraj Gölü manzarası. Çevresindeki bembeyaz dağlarla bana görsel bir ziyafet sundu.


Barajın üstü.



Barajın yukarısındaki rampayı tek solukta bitirdikten sonra Yuvacık' tan tekrar geçiyor ve geçtiğimiz aylarda bir araştırma için geldiğim Paşadağ konutlarına girdiğim yola ulaşıp hayali çizgimi tamamlıyor ve Yuvacık çarşısına geri dönüyorum. Fotoğrafta görünen kavşaktan dönüş yapmıştım. Çizgi takıntım var elimde değil.


Başka bir güzergahtan barajın kurulduğu vadiye iniyorum. Bu amcalar bu dik inişten inip inemeyeceğime ilk başta tereddütlü yaklaşıyorlar ama lastiklerimi kar lastiği olduğunu birbirlerine söyleyince inebileceğime kanaat getirip dikkatli olmamı söylüyorlar.


Barajın suları bu vadiyi besliyor.


Karatepe Köyü' ne etkili bir rampayla tırmanmaya başlıyorum.




Çamurlanan zincirim çok fazla kıtırdamaya başlayınca vites geçirmekte zorlanıyorum. Bu zincirim zaten 10000 kilometre civarıdır kullanıldığından ömrünün son demlerini yaşıyor. Zincirimi abuk sabuk bir yerde kopartmamak için karla temizliyorum. Karları biraz kirletiyorum ama ne yapayım.


Macar Kralı Tökeli İmre' nin anıt mezarının bulunduğu Karatepe Köyü uzakta görüldü. Tökeli İmre hakkında bu linkten biraz bilgi alabilirsiniz.

Bu fotoğrafı çektiğim yerden itibaren bir süreliğine kardan tamamen kapanmış bir yolda ilerleyeceğim.




Kar yumuşak, altında çukurlar ve kayganlık var. Bu yüzden zemine alışmaya çalışırken ön tekerim biraz kayıyor ve tökezliyorum.





Karatepe Köyü. Tökeli İmre' nin anıt mezarına ait hiç bir tabela göremiyorum. Karnım çok aç olduğundan sele üstünde zor duruyor ve kendimi bir bakkal ve kahveye atmak için sabırsızlanıyorum. Başka bir zaman buraya Tökeli İmre abimizi anmak için gelmeyi düşünüyorum.


Arslanbey' de önce bir bakkala, sonra bir kahveye yanaşıp İzmit' e kadar kalan yolu en iyi şekilde almak için kendime geliyorum.


İzmit' e dönüş yolunda girdiğim bir ara yol muhteşemdi. Çamur banyosu yapmış oldum.



GPS' imin kaydettiği şekliyle bu tura ait yükseklik grafiğim.


Bu seferki rota fazla dalgalı olduğundan ve yanlış giyindiğimden, açan Güneş' e ve yağan az miktardaki kara aldandığımdan sıkıntılar yaşadım. Neticede fena halde yorulmuş, pislenmiş ve terden sırılsıklam olmuş bir halde evime varabildim. Mesafe yaklaşık 67 kilometre, ortalama hız 11 km/h ve azami hız 42.7 km/h.

Güzel günler.

----------------------------------------------------- Bu blog sayfasında yer alan fotoğrafların telif hakları aksi belirtilmedikçe Baki Berk Kayalar' a aittir. Maddi amaç güden çalışmalarda izin almadan kullanılması telif hakları yasasına göre suçtur. Maddi amaç gütmeyen kullanımlarda ise kaynak belirtilerek yayınlanması önemle rica olunur. Aksi takdirde bu blog sayfasında yer alan fotoğrafların izinsiz kullanılması durumunda yasal işlem başlatılacaktır. Öneri ve destekleriniz için baymineral@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.
Bu blog sayfasındaki tüm yazılı ve görsel materyallerin (sponsor ve kardeş site bağlantı logo ve yazıları ile gazete küpürleri hariç) telif hakları Bâki Berk Kayalar' a aittir. Kullanmak istediğiniz görsel ve yazılı materyal için baymineral@gmail.com adresinden Bâki Berk Kayalar' a ulaşabilirsiniz.

Saygılarımla.