23. Gün: 3 Temmuz 2009 Cuma
Eğirdir' den oldukça memnun kaldım. Ege ve Akdeniz kıyılarını aratmayan bir güzelliğe sahip. Halkı para kazanmayı daha az düşündüğü için daha sıcak ve iyi niyetli. Eğirdir halkı beni görünce gözlerinde TL işareti görünmüyor. Kesinlikle daha sonra gelmeyi isteyeceğim bir yer. Eğirdir halkına selamlarım olsun.
İki gece kaldığım oda. Beni oldukça dinlendirdi.
Pansiyonun bahçesinde el ele tutuşma. Darısı başıma inşallah.
Şehsuvar Pansiyonu' nun tek olumsuz yanı kahvaltı porsiyonunun son derece kıt olması. Hiç yoktan iyidir tabi ama bisikletçi insana özel olarak fazla porsiyon düzenlemelilerdi.
Bu arada ikinci akşam bana özel makarna yaptıklarını söylemeyi unutmamam gerekiyor.
Sıcakkanlılıkları, hoş sohbetleri için Şehsuvar Pansiyon sahiplerine teşekkür ederim. Şehsuvar Öngün benimle ilgilenen abim. Internet siteleri www.peacepension.com
Pansiyon sahipleriyle vedalaştıktan ve kahvaltımı ettikten sonra 08.00 gibi yola çıkıyorum. İlk hedefim Eğirdir' deki demiryolu tesisleri olacaktı. Rotayı Eğirdir' den geçirme amaçlarımdan birisi tarihi demiryolu hattı. Önce istasyonu aradım ama civarda çok fazla askeri tesis var. İstasyonu ararken yanlışlıkla askeri alanlardan birine girip dikkat çekmeyim diye meşhur demir köprüyü aramaya koyuldum.
Demir köprü uzaklarda görünmeye başladı.
Uzaklardan gördüğüm köprüyü kısa bir arayıştan sonra buldum ve yanına ulaştım. Yanına ulaşmak kolay oldu. Şuhut yolu üzerindeki apartmanların arasından görünüyor. Dik bir yokuşla yanına çıkılıyor. Ayaklarının olduğu yere ulaştım ama ben üstüne çıkmak istiyorum. Bu biraz zor olacaktı. Dik bir yamaçtan tırmanmak gerekiyor. Çıkmasına çıkardım da inişini yükseklik korkum nedeniyle kolay kolay yapamazdım. Bu yüzden uygun bir nokta aramaya başladım. Yakınlardaki turizm meslek lisesine Scotty ve Bıcır' ı bıraktım ve uygun bir çıkış noktası aradım. Bir nokta buldum. Birazcık çalıların arasına dalmak gerekiyor ama olsun. Sert dallı çalıların arasından sıyrıldıktan sonra hatta tırmanmayı başardım. Hattı fotoğraflamaya başlamam çabuk oldu. Bilmeyenler vardır belki, Eğirdir' e ulaşan demiryolu hattı yıllardır kapalı. Uzun zamandır hiç bir trenin gelmediğini biliyorum.
Neyse.. Köprüde yürümek istedim ama bir metreden fazla ilerleyemedim. Başım dönmeye başladı. Aslında yürümenin güvenli olduğu bir köprü ama rayların arası benim düşebileceğim genişlikte. Diğer tarafı ise korkuluk. Gözüm yemedi. Kendimi kaybedip düşerim diye korktum. Riske girmeye hiç gerek yoktu. Bu yüzden geri dönüp balastların üzerinden görüntüler almayı tercih ettim.
Görüntüleme işi bittikten sonra geldiğim patikadan aşağıya indim. Aşağıya inerken ayakkabılarıma küçük diken topları doldu. Scotty ve Bıcır' ın yanına ulaşınca ayakkabılarımı çıkartıp dikenleri temizledim. Bu yüzden köprü deneyimi biraz acılı oldu ama değer :)
Sizi hattın fotoğraflarıyla baş başa bırakmak istiyorum.
Demiryoluyla vedalaştıktan sonra muhteşem manzaralı yolda ilerlemeye başladım.
Güzergah, üzerleri meyveleriyle dolu ceviz ağaçlarıyla sarmalanmış. Ayrıca aralarda vişne, erik gibi ağaçlar da göze batıyordu. Can çekmemesi mümkün mü :)
Barla kasabası girişindeki benzincide mola veriyorum. Menüde 750 ml lik dondurma ve meyve suyu var.
Eğirdir-Karacaören arasında yemek yiyecek, suluk doldurulacak pek fazla yer yok. Barla girişindeki benzinlik dışında bir iki büfe daha var. Bu yüzden bu güzergahı kullanacak arkadaşlarımızın Eğirdir' den çıkmadan önce su ve gıda işini halletmeleri önemle belirtilir.
Akkeçili' ye yaklaşırken burası karşıma çıkıyor. Manzara müthiş.
Yoldan manzaralar.
Akkeçili civarında karşı yönden yöresel kıyafetler giymiş üç genç bayan yürüyerek geliyor. Onlarla bakışmamak için başımı gidona eğip yanlarından geçiyorum. O sırada ortadaki bayan "Hello" diyor. "Merhaba" diyorum. "Aaa! Türkmüş" diyip yola devam ediliyor.
Barla Dağı yazın ortasında bile karlıydı. Bu kış epey kar almış galiba. Akkeçili' ye girmeden hemen önce beni geçen pat patların arkasında oturan çocuklardan birinin şapkası uçuyor. Şapkayı aldıktan sonra ileride beni bekleyen pat pata teslim ediyorum. Teşekkür ediyorlar ve yola devam ediliyor.
Eğirdir-Şuhut arasında turun en düz ikinci etabı var. Yaklaşık 9 km. boyunca dümdüz uzanıyor.
Bu fotoğraf Eğirdir' den Şuhut yönüne bakış. İleride az sonra tırmanmaya başlayacağım Karakuş Dağı ve Bozdurmuş Beli var.
Bu fotoğraf ise Şuhut yönünden Eğirdir tarafına bakış. Arka planda Barla Dağı var. Düzlüğü geçmek bir süre sonra sıkmaya başlıyor. Rüzgâr mualefeti olmaması sevindiriciydi.
Bozdurmuş Beli' ni tırmanmaya başlıyorum. Yabani sarmısak çiçeği topladığım ilk kmlerde arkamdan gelen bir kamyoncu durup bir sorunun olup olmadığını soruyor. Sorun yok diyince ayrılıyor.
Bozdurmuş Beli çıkış olarak çok zorlayıcı değil. Aralarda düzlükler var. Fakat yılışık sinekler terli bedenime musallat oluyor. Bozdurmuş Beli' nin kendisi değil, sinekleri beni bozdu.
Manzaranın güzel olduğuna kanaat getirdiğim bir noktada karşı şeride geçip manzarayı kaydediyorum. Trafiğin yoğun olmaması sevindirici.
Zirveye varıp fotoğraflama çalışmasına başlayınca ileride bir ağaç altında içen iki dayı ile uzaktan sohbet ediyorum. Fotoğraflamadan sonra devam.
Bozdurmuş Beli' nden görüntüler.
Karacaören' e gelmeden önce, köyü tepeden gören bir manzara noktası olduğunu fark ediyorum. Yol kenarına biraz hızlı girince tökezliyorum. Üzerim sarı toprağa bulanıyor.
Karacaören Köyü' ndeki kahvede çay, üçgen peynir ve ekmekle doyunduktan sonra devam. Anadolu bozkırları daha belirgin olmaya başladı. Üzerleri olgun meyveleriyle dolu vişne ağaçları ilgi çekici ama durmaya gerek yok.
Karaadilli' den meyve suyu ve muzlu süt alıyorum. Muzlu sütleri orada tüketiyorum. Eklemek istiyorum, muzlu süt bana dokunuyor. Bunu o zaman anladım. Karaadilli' de içtiğim muzlu sütlerden sonra ilerleyen kilometrelerde bağırsaklarım bağırmaya başladı.
Bağırsaklarımın gürüldemeye başladığı sıralarda yolda garip sesler çıkartarak hareket eden garip bir böcekle karşılaşıyorum. Bisikleti hemen yol kenarına yatırıp makinemi kapıyorum ve poz almaya çalışıyorum, fakat dostumuz poz vermeye gönüllü değil. Kaçıyor benden. Zoraki olarak bir kaç poz alıyorum. Sonradan bu dostumuzun gecelerin assolisti, cır cır böceği olduğunu öğreniyorum.
Cır cır böceğinden sonra karnımda büyük gürültüler kopuyor. Cır cır böceğini fotoğraflamanın anısına cır cır olma durumuna gelmişim. :S Benzinci arıyorum, herhangi bir ev arıyorum ama yok. Etrafta uzanan meyve bahçelerinden başka bir şey yok. Bahçelerin birine girip ihtiyaç gidermeye koyulsam birileri beni kötü niyetli biri sanıp vurmaya kalkar diye çekiniyorum. İnatla yola devam ediyorum. Sağa doğru olan bir virajı döndükten sonra Uzunpınar Köyü ile karşılaşıyorum. Karşıma çıkan çocuklara heyecanla "köy kahvesi nerede" diye soruyorum. Beni kahveye yönlendiriyorlar. Kahveye vardığımda tuvaletin bakımda olduğunu öğreniyorum. Fakat umudum kırılmıyor. Çünkü beni yakınlarda kullanılmayan bir ilkokulun odunluğuna yönlendiriyorlar. Çantamı alıp bisikletimi kahveye bırakıyorum. Elime büyük bir şişe su tutuşturuyorlar. Kapalı alanda işimi görüp kahveye dönüyorum. Evimin kıymetini bu noktada anladım.
Kahvenin bahçesinde oturan köylülerle çay içiyorum. Tarım konusunda sohbet ediliyor. Beni sıcak karşılıyorlar sağ olsunlar. İçtiğim çaydan para alınmıyor.
Güneş bozkıra inmeye başladığı için orada fazla kalamıyorum. Hava kararmadan Şuhut' a varmam lazım.
Karaadilli-Şuhut yolundaki kısa çıkışlardan biri. Bu çıkıştan bir kaç kilometre sonra bir kaç kilometrelik nefis bir iniş başlayacaktı.
Şuhut' a yaklaştıkça yolda su birikintileri fark ediyorum. Diyorum nereden çıktı bu ıslaklıklar. Meğerki yağmur yağmış. Ben şans eseri yağmura yakalanmamışım. Su birikintilerine dalıp çıkıyor ve serinliyorum :)
Şuhut' a merhaba.
Şuhut girişinde benimle aynı hızda giden bölge yerlisi bir motorlu ile sohbet ediyorum. Sonra şehir merkezine giriyorum. Çarşıda durakladığım bir anda etrafımı meraklı halkımız sarıyor. Ayak üstü sohbet ediliyor. Şuhut merkezine giren tur bisikletçisi hatırlamıyorlar. Bu yüzden hemen odak noktası oldum. Aralarından birisi elindeki kiraz dolu torbadan bir avuç aldırıyor. İlerideki bir kasaptan az bir miktar sucuk alıyorum. Kent meydanında Scotty ve Bıcır' ın fotoğraflarını çekiyorum. O sırada geçen bir arabadan bana cins cins bakan ipsiz tipleri görüyorum. Sonra Barış Lokantası' na giriyorum. Lokanta sahibi abi ile güzel bir sohbet ediyorum. Sıcakkanlılığı için teşekkür ederim. Yemek yerken kiraz satıcısı bir avuç kirazla lokantaya giriyor. Yıkayıp tabak içinde önüme koyuyorlar. Allah razı olsun bunlardan. Uygun bir fiyata doyunduktan sonra vedalaşıyor ve kalacak yer aramaya koyuluyorum.
Şuhut merkezinde.
Bir şeyler ikram etme konusunda yardımsever olan Şuhut halkı kalacak yer bulma konusunda yardımcı olmuyor. Kentteki bütün benzinciler ağız birliği etmişcesine kalmama izin vermiyor. Patronları bu türden konaklamalara izin vermiyormuş!!! Yerim ben o patronları. Beni belediye benzincisine yönlendiriyorlar ama orada da olumlu yanıt yok. Pompacının yanında takılan tipin biri beni otele yerleştirmek istiyor. "Yardımcı oluruz" diyor. Aklı sıra benden para kazanacak dengesiz.
Kendi imkanlarımla kalacak bir yer bulamayınca polise gidiyorum. Derdimi anlatıyorum ve beni trafikten men edilen araçların konulduğu otoparka yönlendiriyorum. Otopark polis merkezinin önünde ama yurdum polislerine güvenmiyorum. Otoparkın yanında bir park var. Parkta zıkkımlanan ipsiz tipler hakkımda konuşuyorlar. Gece beni rahat bırakmazlar. Bende gerisin geri polise dönüyorum. Bir süre benimle ilgilenecek polis bekledikten sonra jandarmaya gitmeme ramak kala benim otoparkta çadır kurmama izin veren polisler çıkageliyor. Sonra beni öğretmenevine yerleştirmeye karar veriyorlar. Scotty ve Bıcır' ı polis merkezinin önüne bağlayıp değerli eşyalarımı alıyorum ve ve beni polis aracıyla şehir merkezinde 80 km/h ile öğretmenevine götürüyorlar. O hızda midem allak bullak oldu :S Hızlı polis bana sonradan "buda bir şeymi, benim Gölcük' teki Ford fabrikasında çalışan 5 tane TIR'ım var" diyor. Polisliği hobi olarak yapıyor anlaşılan. :)
Öğretmenevinde öğretmen fiyatıyla yani 10 liraya kalmama izin veriliyor. Polis abim sağ olsun. En azından güvenli bir yer buldum. Fakat bisikletten yanıma tuvalet kağıdımı almayı unutmuşum. Gece sıkıntısını çektim epeyce :S
Öğretmen evinde 5 kişilik bir koğuşta tek başıma kalacağım. Kabus gibi bir yer. Labirenti andıran koridorların ardından odaya ulaşılıyor. Tuvalet ise labirentin diğer ucunda. Gece bağırsak mualefetim nedeniyle sıkça uykum bölündü. Öğretmen evinin alt katlarında düğün salonu var. Yaklaşık iki saat boyunca miladı dolmuş şarkıları zoraki olarak dinleyerek uyumaya çalıştım.
Şuhut kasabası genel olarak 1970li yılları bütünüyle yansıtan bir yerleşim. Bazı benzinciler haricinde modern bir yapı göremedim. Oldukça kasvetli ve rahatsız edici bir yerleşim. Bir daha yolum düşerse Şuhut' ta gecelemeyi aklımdan silerim. Keşki Serkan' ın dediğine uyup 1-2 saatlik gece sürüşünün ardından Afyonkarahisar' da gecelemeye çalışsaydım. Olsun bu da iyi bir deneyim oldu.
Odamın görüntüsü. Bu öğretmen evinde korku filmi çekilir bence. Acil bir durumda burası insanların terketmesinin zor olduğu bir yapı.
23. günün bilgileri:
117.38 klm / 1983 klm toplam
16.0 km/h ort. / 51.8 km/h maksimum. Eğirdir Gölü kıyısındaki inişlerin birinde.
3268 kalori
-------------------------------------------------------------------------------------
24. Gün: 4 Temmuz 2009 Cumartesi
Dün Karaadilli' de içtiğim dört küçük kutu muzlu sütün yarattığı bağırsak mualafetinin verdiği bozuk uyku ve kasvetli Şuhut öğretmenevinden bir an önce kurtulmak istemem sebebiyle planladığımdan daha erken bir saatte kendimi Şuhut sokaklarında buluyorum. Şükürki öğretmenevi kapısını kilitlememişler. Rahatça çıktım.
Sabahın ilk ışıklarında Şuhut sokakları. Saat 05.13
Bir kaç yüz metre yürüdükten sonra polis merkezine varıyorum. İçeride koltuklara uzanmış halde uyuyan nöbetçi polis memurunu uyandırıp yardımları için teşekkür ediyorum.
Scotty ve gecelediği polis merkezi. Geceyi aynen fotoğraftaki gibi geçirdi.
Kısa bir atıştırma safhasının ardından hemen yola koyuluyorum. 2000li yılların oldukça uzağındaki kasvetli Şuhut kasabasından ayrılmak bana mutluluk veriyor.
Hava serin ve açık. Yola günün ilk ışıkları vuruyor. Hafif bir pus hakim. Güzel manzaralar sunuyor.
İlk kilometreler düz. Sonra bir kaç kilometrelik tatlı çıkış hakim oluyor. Her çıkışın bir inişi vardır. Bu çıkışın inişi uzun oluyor ve beni Afyonkarahisar' a kadar indiriyor.
İnişin sonlarında pus manzarası.
Afyonkarahisar merkezine girmeden önce yüksek bir hız ortalaması ile seyrediyorum. Bir ara yaptığım hıza kendimi fazla kaptırınca sağ tarafımda uyuklayan battal boy köpecikleri geç fark ediyorum. Kısa bir süreliğine aksiyon sahneleri yaşanıyor.
07.30 gibi Afyonkarahisar merkezine giriyorum. Merkeze girer girmez kendimi gara atıyorum. Hemen hatıra fotoğrafı çekmeye başlıyorum. Ortalık sakin. Trenlerde hareket yok.
Şehir merkezinde beni gezdirecek Gökhan Şahin arkadaşımla buluşacaktım. Afyonkarahisar' a planlanandan erken vardığımdan dolayı kendilerini bir süre beklemem gerekecekti. Bende ikinci kahvaltımı etmek için pastane aramaya koyuldum. Çarşıya girdim. Şık bir pastane bulup keyfime baktım. Taze pohoçalar, birbiri ardına gelen nefis çaylar, Şuhut' taki rahatsız gecenin etkisini dağıtmaya yetti.
Afyonkarahisar' da kahvaltı ettiğim pastanenin önü.
Pastaneden ayrılırken Afyonkarahisarlı birisi bana kenti tanıtmaya başladı. Bu bilgiler benim için oldukça yararlı oldu. Bir süre sonra şehir meydanında Gökhan Şahin ve arkadaşı Nezih Mezarcı ile buluştum. Bana hemen kenti tanıtmaya başladılar. Ardından kentin eski mahallelerinden birine geçtik. Rahatsız edici tipler bizi uzaktan izliyordu. Afyonkarahisar Kalesi' ni aşağıdan izledik. Kaleye tırmanacak kadar cesur olmadığımı söyleyebilirim. Yükseklik korkusu beni bitirir. Şehir merkezinde olduğum süre boyunca kalenin fotoğrafını bir türlü çekememiş olmam üzüntü verici.
Çarşıda meşhur bir yerden lokum aldık. Lokumları, dün Şuhut' ta ikram edilen kiraz ve aldığım sucukla ve diğer fazlalıklarımla beraber aileme kargoladım. Sonra bir süper marketten alışveriş ettim. Sonra Ali Çetinkaya Garı' na gidip sohbet ettik. O sırada tren hareketleri yoğunlaşmıştı.
Afyonkarahisar Ali Çetinkaya Garı' ndan tren manzaraları.
Bana Afyonkarahisar' da eşlik eden dostlar. Siyah gözlük olan Gökhan Şahin, mor kasklı olan Nezih Mezarcı. Aylar öncesinden verdiğiniz sözü tutup bana eşlik ettiğiniz için çok teşekkür ederim.
İhsaniye' ye doğru yola koyulduk. Arkadaşlarım bana üniversiteye kadar eşlik ettiler. Sonra tek başıma yola devam ettim.
Şehir çıkışında hemzemin geçit manzaraları.
Kent çıkışından bir kaç kilometre sonra bir benzinlikte mola verdim. Benzinlik personeli bana soğuk su ikramında bulundular sağ olsunlar.
Yolda bir dere. Sazlardan görünmüyor.
Gazlıgöl' de DE 24199 numaralı lokomotifin manevra yaptırdığı yük treni.
Gazlıgöl
Gazlıgöl' den İhsaniye yoluna sapıyorum. İhsaniye, sapa bir noktada yer alıyor ama değerli demiryolcu büyüğüm Selami Ertuğrul, İhsaniye İstasyonu' nun şefliğini yürütüyor. Kendisini oralara kadar gelmişken ziyaret etmem gerekiyor. Zaten trenlerle dolu bir geceye hangi demiryolu meraklısı hayır diyebilir :D
Neyse.. İhsaniye yoluna sapar sapmaz hemzemin geçitle karşılaşıyorum. Geçtiğim her hemzemin geçit gibi burayı da görüntülüyorum. Geçit bekçisi kardeşimiz "fotoğraf çekmek yasak" diye çıkışıyor. Bende "what" diyerek turist ayağına yatıyorum ilk başta. Yeterince fotoğraf çektikten sonra normal bir muhabbet başlatıyorum.
Muhabbetimiz Gazlıgöl İstasyonu' ndan kalkan yük treninin ardından benim harekete geçmemle sona eriyor.
Geçit bekçisi Fatih Hıngır' a selamlarımı iletiyorum.
Hemzemin geçitten görüntüler.
Gazlıgöl-İhsaniye yolu uzun iniş çıkışları olmayan, dar ve sakin bir stabilize kaplama asfalt yoldan ibaret.
Gazlıgölakören Köyü girişindeki hemzemin geçit.
Gazlıgölakören Köyü İhsaniye' ye bir kaç kilometre uzaklıkta. Köyden transit geçiş yaparken arka lastiğim tekrar iniveriyor. Turun 15. ve son lastik patlaması olacaktı. Bir çırpıda lastiği değiştirdim. Benimle sohbet eden bölge yerlisi birisinin yardımıyla da romörkü bağladım ve İhsaniye' ye vardım.
İhsaniye' ye ulaşmamın şerefine 33 bin 64 benimle aynı anda istasyona giriyor. Güzel bir buluşma.
İstasyona girip nöbetçi hareket memuru Ömer Kaya ile tanışıyorum. Selami Şefim zorunlu olarak Eskişehir' e gitmiş. Ömer Kaya' ya geleceğimi haber vermiş. Selami Şefim sabaha karşı Meram Ekspresi ile gelecekti.
Nöbetçi hareket memuru Ömer Kaya, gelecek olan bir tren için yakındaki hemzemin geçitin bariyerlerini kapatırken.
Haydarpaşa-Akşehir seferini yapan Nasrettin Hoca treni. Makine DE 22016
Nasrettin Hoca trenini uğurladıktan sonra arabayla kent merkezine geçtik. Kent merkezi istasyona 2 kilometre kadar uzaklıkta. Mesafe kısa ama bu bölgede otomatik sinyalizasyon sistemi olmadığından dolayı gelebilecek herhangi bir treni bekletmemek için çabuk hareket etmek zorundalar. Bu yüzden özellikle istasyonda tek çalıştıkları zamanlarda şehir merkezinde olan işlerini araba ile hallediyorlar.
Neyse.. Şehir merkezine lokantaya gittik. İhsaniye' deki bir köfteci çok methediliyordu. Selami Şefimiz internette sık sık dile getiriyordu İhsaniyeli köftecinin işini ne kadar doğru yaptığını. Oldukça zengin bir menüye uygun bir fiyat verdik. Paket yaptırıp istasyona döndük.
Bir yandan yemek yiyip, bir yandan gelen trenleri görüntüledim.
Bir yük treni.
Ege Ekspresi.
Hava kararmaya başladıktan sonra büyük bir yıldırım fırtınası başladı. Yıldırımlar İhsaniye haricinde her tarafa düşüyordu. Yağış fırtınanın sonlarında başladı. O da az miktarda gerçekleşti. Tripodumu almamıştım. Fakat böyle kuvvetli bir yıldırım fırtınasına kayıtsız kalamazdım. Makinemi dışarıda bir yerlere koyup çekim yapmaya başladım. Bir kaç saniyede bir çakıyordu. Yıldırım yakalayamama ihtimalim son derece düşüktü. O kadar çok yıldırım yakaladım ki bir süre sonra bıktım ve içeriye geçtim :D
Turda araya bir yerlere yıldırım çekimi sığdırmak oldukça güzel oldu.
Yıldırımlı geceden üç poz.
Fırtınanın sonlarına doğru istasyona gelen yük trenlerinin makineleri. Makinistleri çok cana yakınlardı. Trenlerden birinin bir süre beklemesi gerekiyordu. Bu yüzden bir grup makinist abim trenden inip yanımıza geldi. Çay içtik ve koyu bir muhabbete daldık. Makinistlerin geneli gibi bu makinistler de fotoğraf meraklısı. Kısa bir seminer verdim kendilerine.
Yıldırım fırtınası nedeniyle enerji bir süre gidip geldi. Sinir bozucu olduğu kadar heyecan vericiydi :)
Yük trenlerinin geldiği sıralarda yağmur başlamıştı. Scotty ve Bıcır' ı yan taraftaki kapalı depoya sokarak yağıştan korumaya aldım.
Gece yarısı gibi içerideki kanepeye uyku tulumumu sererek uyumaya çalıştım. Tren sevmeyen birisi için son derece rahatsız bir uyku olurdu fakat benim için turun en güzel uykularından biri oldu. Uykum sık sık tren kornalarıyla, telsiz sesleriyle bölünüyordu. Bu durum ruhumu rahatlattı ve bedensel olarak daha iyi dinlenmemi sağladı.
24. Gün bilgileri:
72.01 klm / 2055 klm toplam
15.5 km/h ort. / 48.9 km/h maks. (Afyonkarahisar' a yaklaşırken ki 4 kilometrelik inişte)
1423 kalori
-------------------------------------------------------------------------------------
25. Gün: 5 Temmuz 2009 Pazar
Bir kaç saatlik uyuklamanın ardından Selami Şefin geleceği Meram Ekspresi' nin yaklaştığını hissederek uyanıyor ve hislerimin yanılmadığını anlıyorum. Sabahın 04.43' ünde Selami Şefi getiren Meram Ekspresi İhsaniye İstasyonu' na giriş yapıyor. Lokomotif DE 33085.
Selami Şefimle sohbete başlıyoruz. Sıcak çaylar içiliyor. Bu sırada ranforlu bir yük treni geçiş yapıyor.
Selami Ertuğrul ve yardımcısı.
Selami Şef ve Ben.
Selami Şefim bana motoruyla şehrin çıkışına kadar eşlik ediyor. Kendisi uyumaya, ben ise Eskişehir yoluna gidiyorum. Selami Ertuğrul ve ekibine ne kadar teşekkür etsem azdır. Turun en güzel günlerinden birini geçirdim sayelerinde.
Bozkırdan sabah manzarası.
Kayıhan Köyü üzerinden anayola çıkıyorum. Bir kaç kilometre çıkışım oluyor. Sonrasında Yazılıkaya Platosu' ndan geçiyorum. Yazılıkaya Platosu' ndan geçerken İç Anadolu' da görmeyi ummadığım manzaralarla karşılaştım. Ormanlık bir dağ yolu. Sanarsınız ki Karadeniz yaylalarından geçiyorsunuz. O derece yani.
Eskişehir İl Sınırı' nda verdiğim molada tüf kayaçlarının arasında bu şirin arkadaşımızı fark ediyorum. Utanmadan güzel pozlar veriyor.
Yazılıkaya Platosu' nu terk ederken bir bacağı olmayan bir bisikletliyi geçiyorum. Bölgenin yerlisi olduğunu düşünüyorum. Üzerinde hiç bir ekipman yoktu. Şaşkına döndüm.
Virajlı ormanlık bir kaç kilometrelik inişin ardından düzlüklere geri dönüyorum. Kirka' ya bir kaç kilometre kala olan bir köyde kısa bir duruş yapıp iniş ağırlıklı yolda Kirka' ya ulaşıyorum. Kirka' da pazar kurulduğunu görüyorum. Alacak yöresel bir ürün vardır diye pazara dalıyorum. Hiç bir şey olmamış gibi pazarda bisikletle dolaşıyorum. Pek çok kişinin bana baktığını hissediyorum ama renk vermiyorum. Bakalım ilk lafı kim atacak diye bekliyorum. Pazarcılardan biri "hello" diyor. Ben "merhaba" diyince diğer pazarcılar hellocu pazarcıya "hihihohaha" diye gülüyor ve hellocu pazarcının rengi değişiyor :D
Kirka' da bir kahveye giriyorum. Bölgenin yerlisi bir amcamız bana çay ısmarlıyor. Sohbeti güzel. Kendisine teşekkür ederim.
Kirka' da çay içtiğim kahvenin karşısındaki marketten alışveriş ettikten sonra kenti çıkışındaki benzincide karnımı doyuruyorum. Benimle sıcak bir sohbet kuruyorlar.
Kirka' dan sonra azıcık çıkış var. Sonrasında bir kaç kilometrelik tatlı sert iniş. İnişte tur motorcularıyla karşılaşıyorum. Geldiğim yöne doğru gidiyorlar. Hemen hepsiyle selamlaşıyorum. Bisiklet, motorsikletin yarısıdır.
Seyitgazi' ye varınca motorculardan bir kaçının kent meydanındaki bir çay bahçesinde dinlendiklerini görüyorum. Merak edip yanlarına gidiyorum ve kendileriyle tanışıyorum. Antalyalı motorcularmış. Bilecik' te gerçekleşen motor festivalinden dönüyorlarmış. Kendileri bana çay ısmarladılar. Hoş sohbetleri ve ikramları için teşekkür ederim.
Motorcu dostlarımızdan ayrıldıktan sonra mütevazi bir lokanta bulup öğle yemeğimi yiyorum. Benden yaşça oldukça ufak kardeşlerim lokantanın başında duruyor. Sohbetleri hoş. Sade pilav, söğüş domates, maden suyu ve sütlaç için 4 lira alınıyor. Tur ortalamalarına göre oldukça uygun fiyatlı bir öğle yemeği.
Seyitgazi' den sonra rüzgâr mualefeti başlıyor. Eskişehir' e çok az bir yolum kalmasına rağmen karşıdan gelen kuvvetli rüzgâr beni mahfediyor. İnişlerde bile efor sarf etmem gerekiyor.
Eskişehir girişindeki inişin öncesinde Oktay Tiryakioğlu ve ekibi beni bisikletleriyle karşılıyorlar. İnişin başına ilerlerken rampadan teker teker çıkıveren bisikletçiler görmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Turun en güzel anlarından biri. Hepsine çok teşekkür ederim.
Hemen gara geçiyoruz. Garda değerli makinist büyüğüm Tamer Üsçetin ile buluşacağım. Kendisi henüz gara gelmediğinden garın yanındaki çay bahçesinde oturuyoruz ve sohbet ediyoruz. Bir süre sonra gara dönüp Tamer Abiyi bekliyoruz. Ben belki depodadır diye arkadaşlardan biriyle lokomotif deposuna gidiyorum. Oradaki plaktornanın önünde (döner köprüde) Scotty ve Bıcır' ın fotoğrafını çekmek istiyorum ama sivil giyimli demiryolculardan biri parazitlik yapıp çekim yapmama izin vermiyor. "Babam gelse izinsiz çektirmem" diyor. Babanı getireyim oraya bak bakalım izin verirmisin vermezmisin! O kadar yoldan geldiğimi anlatıyorum ama tınmıyor. Fazla tartışmadan perona dönüyorum. Neticede görevini yapıyor.
Tamer Abi bir kaç dakika sonra telefon edip dizel tren setinin oraya gelmemi istiyor. Arkadaşlarla hemen oraya geçiyoruz. Hasret giderdikten sonra Tamer Abim bana dizel seti yakından tanıtıyor.
Sonrasında parazit demiryolcu yüzünden yapamadığım çekimi yapıyorum.
İşte budurrrrr..
Buda bonus olsun.
Tur nedeniyle uzun zamandır görmediğim 120 lik Toshiba lokomotiflerden biri, yani E 43043, kabin A tarafından, arkasındaki Cumhuriyet Ekspresi ile Eskişehir Gar' a giriyor.
Ben az önce yapamadığım çekimleri yaparken bisikletçi arkadaşlarım Tamer Abimden trenler hakkında bilgi alıyor.
Çekim işi bittikten sonra makinemi Bıcır' a yerleştirirken parazit demiryolcu çıkageliyor. "Adam olana laf bir kez söylenir" diye söyleniyor. Bende "benimde çekim işim bitmişti, hadi size iyi akşamlarrrrrr" diyip depodan ayrılıyorum.
Tamer Üsçetin abim az sonra Eskişehir-Kütahya seferini yapacak dizel seti komuta edecek. Kendisi işe bisikletle gidip gelen örnek bir kamu çalışanı.
Ben, Tamer Abim ve trenin yardımcı makinisti.
Tamer Abimle bu fotoğrafların ardından uzun bir sohbetimiz oldu. Arkadaşlarım trenle dolu bu sohbetten oldukça faydalandılar, Tamer Abim ise bisiklet konusu üzerine yeni bilgiler edindi.
Sohbetin ardından Tamer Abim ve diğer bisikletçi arkadaşlarla vedalaşıp, Oktay Tiryakioğlu abimle birlikte evlerine doğru pedal basmaya başlıyoruz.
Tehlikeli Eskişehir trafiğiyle boğuştuktan sonra eve varıyoruz. Bisikleti apartmanın bodrumuna yerleştirdikten sonra eve çıkıyoruz. Duş aldıktan sonra araba ile çarşıya çıktık. Çiğ börek faslı :) Eskişehir' e gelen birisi çiğ börek yemeden ayrılmamalı.
Eskişehir' de bisikletli sayısı çok fazla ama belediye bisiklet üzerine hiç bir yatırım yapmamış. Trafiğinde bisiklete yer yok. Göstermelikte olsa bisiklet yolu hiç görmedim. Çok az miktarda bisiklet park yeri gördüm. Eskişehir Belediyesi' nin Eskişehir merkezinin sadece Porsuk Çayı geçişinden ibaret olmadığını anlaması lazım. Bisiklet ve araba sayısı çok fazla olunca ortam biraz karışmış. Eskişehir Belediyesi bisiklet kullanımı üzerine yatırım yaparsa trafikteki motorlu araç sayısı ciddi oranda azalacaktır.
Porsuk boyunda bir süre dolaştıktan sonra eve dönüyoruz. Oktay Abimin bilgisayarı üzerinden gerçekleştirdiğim fotoğraf transferinin ardından yatıyorum.
Oktay Tiryakioğlu ve eşine, Oktay Tiryakioğlu' nun bisiklet grubuna ve değerli makinist abim Tamer Üsçetin abime tekrar teşekkürler.
25. gün bilgileri:
128.33 klm / 2183 klm toplam
16.5 km/h ort. / 52.3 km/h maks. (Yazılıkaya platosu inişlerinde)
3174 kalori
Beni imrenerek sessizce izlemek yerine harekete geçin. Bu dünyaya sadece okumak ve çalışmak ve evde oturmak için gelmedik. Sizin benden ne eksiğiniz var? Yola çıkın. Keşfedecek koskoca bir dünya var. E-posta adresim: baymineral@gmail.com
Sayfalar
Bisiklet turlarimin finansmani icin sanatsal olan fotograflarimin telif haklarini satisa cikarmaya karar verdim. Ilgilenen olursa sayfanin ozel mesaj butonundan veya baymineral@gmail.com adresinden satin almak istedikleri fotograflarin linkleri ve fiyat teklifleriyle birlikte bana ulasabilirler. - Baki Berk Kayalar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu blog sayfasındaki tüm yazılı ve görsel materyallerin (sponsor ve kardeş site bağlantı logo ve yazıları ile gazete küpürleri hariç) telif hakları Bâki Berk Kayalar' a aittir. Kullanmak istediğiniz görsel ve yazılı materyal için baymineral@gmail.com adresinden Bâki Berk Kayalar' a ulaşabilirsiniz.
Saygılarımla.
Saygılarımla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder