İtalya Turu 1. Bölüm - 1. Anlatım: İzmit-Çeşme-Sakız-Çeşme
Planım normalde şu şekildeydi: İzmit - Selânik - Igoumenitsa - feribot - Brindisi - Taranto - Napoli - Roma - Siena - Pisa - Floransa - Ancona - feribot - Çeşme - İzmit.
Hayat süprizlerle doludur. Hiç ummadığınız bir zamanda karşınıza yeni şans kapıları açabilir. Bir okul gününde öğretmenlerimden Çağatay GÖKTAN' ı ziyaret ettiğim zaman, geçen sene gitmek için çok uğraştığım Erasmus fırsatıyla ilgili yeni bir umut yakaladım. Haftalar birbirini kovalarken, içimdeki bisiklet şeytanı, projemin bisikletli Erasmus projesine döndürdü. Erasmus kesinleşti. Erasmus yapacağım okul İtalya' nın uzak bir ucunda, Sicilya Adası' nın doğusundaki, Etna adlı güzel gelinlikli kızın eteklerindeki Catania' da. Ailem iki-üç sene önce Sicilya' da Erasmus yapma düşüncemi duyunca endişeye düşmüştü. Sicilya' nın mafyaları meşhur olduğundan. Fakat mafyanın bana Catania' da hoşgeldin partisi vermeyeceğini biliyordum.
Erasmus öncesinde bir aylık Erasmus Yoğun Dil Kursu (EILC) göreceğim kesinleşti. O da Catania' ya çok uzak olan Siena' da olacaktı.
Ailem yanlız yola çıkmama tabiki karşıydı. Potansiyel tur arkadaşlarımdan birisi, turu ciddiye almayınca zaman kaybı yaşamaya başladı ve projemden çıkış yapmak zorunda kaldı. Ben tabiki kararlıydım o günlerde. İlerleyen günlerde İstanbul İtalyan Konsolosluğu ile uzun bir süreç başladı. İki tane öğrenci vizesini bile aynı anda veremeyeceklerini, bunun olanaksız olduğunu söylediler. Önceden bir aylık turist vizesi vereceklerdi, vize bitiminde bisikletim İtalya' da kalacak, ben Türkiye' ye geri dönecektim. EILC vizesini alıp Siena' ya gidecek, EILC sonunda bisikletimi yine bırakıp Türkiye' ye dönecek ve Erasmus vizesi alıp İtalya' ya tekrar gidecek ve bisikletimle İtalya içindeki Catania yolunu gidecektim. Tabi iki ekstra Türkiye gidiş gelişi uçakla yapılacaktı. Karşıma böyle bir karmaşık plan çıkıverdi. Allah büyük diyip başladım gün saymaya. 3 hafta boyunca konsolosluktan vizemin çıkmasını bekledim, iki defa mülakata çağırıldım ve yola çıkmam gereken 22 Temmuz 2010 tarihinden bir kaç gün önce vizem çıkıverdi.
Vizem çıkınca elim ayağım birbirine dolanıverdi. Çünkü yapacak bir sürü iş vardı. Gideceğime inanmıyormuşum meğer :) Gerçekten çok sevdiğim İtalya' da bisiklet turu yapacağım kesinleşti ve bisiklet + feribot şeklindeki iki kısımlı bir seyahat dışında hiç bir engel kalmadı.
Turun öncesindeki sürecini anlattıktan sonra sıra fotoğraflı anlatıma.
-
0.Gün: 21.07.2010 Çarşamba.
Akşamdan Scotty ve Bıcır ikilisini hazırlıyorum. Akabinde fazla yoğun olmayan bir uyku süreci geçiriyorum. Heyecanım had safhada. Ailemden 1 ay kadar ayrı kalacağım.
1.Gün: 22.07.2010 Perşembe.
Ailemle vedalaşıyorum. Onlar için kolay değil bu. Tek oğulları tek başına bisikletle uzun yollara çıkıyor. Allah onların da yardımcısı olsun.
Evimin önünde yola çıkış vakti. Sabah saat 04.20. Bugün Uluabat' a ulaşmak istiyorum. Antremansız bedenle yaklaşık 200 kilometrelik yolu nasıl pedallayacağım bilmiyorum.
İlk pedallarımı heyacanla atmaktayım. Atatürk heykelinin oradan dönüş yaparken birileri hölülüüüüü gibisinden bağırıyor. Dakika bir, gol bir :)
Prensiplerim sebebiyle yola İzmit Gar' ından resmen başlıyorum. Scotty' nin İzmit' e veda vakti. Scottino adını aldıktan sonra kısmetse 1 sene sonra geri dönecek. Gardaki güvenlikle kısa bir sohbetin ardından tur başlıyor.
Şehir sokakları sakin. Demiryolu Caddesi' nde süpürücü bir araca sol çekerek ilk golü atıyorum :) Normalde Mimar Sinan Üstgeçidi' nden geçecektim, fakat bisikletin ve romörkün ağırlığına alışamadığımdan çok sallantılı gidiyorum. Virajlı rampaları olan o üst geçitte vukuat yaşamaktan çekiniyor ve normal yoldan gitmeye karar veriyorum.
Vinsan ışıklarında yolun sağında bir grup parlayan göz beni izliyor şaşkınlıkla. Sakin köpecikler o saatte beni görmeyi ummuyorlardı herhalde :)
Sahil yolunda ağır ağır seyrediyorum. İzmit' ime veda. İçimde bir hüzün. İnsan sevdiği şeyin değerini ondan ayrılırken anlıyormuş :(
Karşıyaka beldesi geçişimde ilk köpek tacizini yaşıyorum. İlk molamı İhsaniye civarındaki bir benzincide veriyorum. Gölcük ve Değirmendere' den transit geçiyorum. Yolda pek bir trafik yok.
Halıdere çıkışında Scotty böyle gülümsüyor.
Tüpraş' ta sabah sakinliği.
Konca rampasını çıkıp inerken nöbetçi askerlerle selamlaşıyorum. Ulaşlı' da bir lokantanın önünde mola veriyorum. Karnım aç. Fakat lokantacı adam arızalı olunca yola devam ediyorum. Karamürsel transit geçiliyor.
İlk il sınırım.
Altınova yakınlarındaki bir benzinci lokantasında mola veriyorum. Lokantacı çok iyi birisi çıkıyor. Bana ekmek veriyor ve suluklarımı dolduruyor. Yanımdaki üçgen peynirler, o ekmeklerle gayet uyumlu oluyor. Suluklarıma doldurulan suyun tadı nefis.
Yalova Havaalanı yakınlarında önceki turların birinde bana pusu kurup birden üzerime gelen azgın köpişi bağlı görüyor ve rahat bir geçiş yapıyorum. Yalova şehir merkezine hiç girmiyorum. Şehir merkezindeki kavşaktan dönüş yaparken oradaki durakta bekleyen insanlar bana şaşkın şaşkın bakıyor. Kentin çıkışında bir benzincide duruş yapıyorum. Tıkınmaya devam. Hoş sohbeti olan görevli abimiz bana çay ikram ediyor ve turun ilk zorlu çıkışı olan Cengiler Geçidi başlıyor. Zor bir yokuş değil aslında. Fakat yoğun ağır taşıt trafiği ve bunların egzoz dumanları, bozuk zemin ve emniyet şeritsizliği bu tırmanışı çekilmez hale getiriyor. Hava bulutlanmaya başlıyor ve bu durum beni biraz çekindiriyor. Geçidin orta yerinde, yol kenarında parçalanmış bir bisiklet kaskının kalıntılarını görüyor ve dehşete düşüyorum. Umarım kimseye birşey olmamıştır. Daha sonra zirveye varıyor ve kısa bir mola veriyorum. Biraz sporcu içeceği tüketiyorum.
Geçidin inişi güzel ve çok zevkli. Bursa İl Sınırı' na geçiyorum sanırım. Zemin düzeldi. Asfalt tamamen pürüzsüz. Rüzgâr mualefeti yok. Bu inişte en fazla 45.4 km/h yapıyorum. Daha fazlasını yapmak tabiki mümkündü. Fakat şansımı zorlamaya gerek yok.
Orhangazi' de yemek yemek istiyorum. Karnım aç ve bugün gitmem gereken daha 100 klm kadar daha yol var. Şehir merkezindeki Orhangazi Lokantası' na giriyorum. Gördüğünüz menüde birde salata var. Toplamda 6 lira veriyorum.
Çok şeker insanlar. Sohbetleri çok hoş.
Orhangazi' den çıkarken bir benzincide Italian Time yazısının yazdığı bir kahve makinesi görüyorum. Gerçek Italian Time yaşamaya gidiyorum şu an. :)
Gemlik yakınlarında rüzgâr kuvvetleniyor ve yönü değişiyor. Saçma sapan esiyor. Gemlik çıkışında körfez manzarası.
Bir önceki fotoğrafın çekildiği yerden çetin Gemlik yokuşu.
Adını çok duyduğum meşhur Dürdane Yokuşu' na yaklaşıyorum. Merak ediyorum, bu Dürdane Yokuşu nasıl bir yer. Sıcak artmaya, trafik ise yoğunluğunu korumaya devam ediyor. Dürdane Yokuşu' nun başında mola veriyorum. Hindili bir lokanta. Bahçesinde hindiler var. Bana "bana yaklaşma" şeklinde saldırgan hareketler sergiliyorlar. İstifimi bozmayınca uzaklaşan onlar oluyor.
Dürdane yokuşu gerçekten çok kötü geçiyor. Bir zamanlar Dürdane adlı bir kaynananın gösterildiği bir televizyon dizisi vardı. Rampa bana resmen kaynanalık etti. Zemin düz. Fakat kamyon ve TIR trafiği çok yoğun. Sıcak yakıyor. Egzoz dumanları sıcak altında beni şekilden şekle sokuyor. Üstelik mola verilecek hiç bir gölgelik nokta yok. Bitmek bilmeyen kilometreler. Resmen yokuşun gazabına uğruyorum. Rampa bana "burada ne işin var, git evine otur" diyor sanki. Beni sollayan tam yüklü bir kömür kamyonu rampada kalıyor. Haddinden fazla yüklemişler. O kamyon nasıl hareket ettirildi bilmem.
Rampayı ıkına ıkına çıktıktan sonra, zirvesindeki tesis, çölde vahaya denk gelmek gibi bir duygu veriyor. Bir kaç büyük çay içiyor ve kendime geliyorum.
Dürdane' nin inişi, yokuşu affetmemi sağlıyor. İnişinin zemini biraz bozuk, ama çekilir düzeyde. İniş beni daha çok dinlendiriyor. Bursa geçişinde hiç durmadan otoyola çıkıyorum. Otoyolda bisiklet sürmek kanunen yasak, ama şehir içinden geçerken yaşayacağım tehlikelerin ve yorgunluğun oranı otoyolu kullanırken yaşayacağım tehlike ve yorgunluktan daha fazla.
Otoyolda polis engeline takılacağımdan çekinirken kavşakların birinde yanımda bir araç yavaşlayıp bana Mudanya' ya nasıl gideceklerini soruyorlar. Otoyolda bisikletçiye yol sorma işi bana ilginç geldi. Tabi diğer araçlara sellektör yapıp durduramayacaklarına göre ve yaya olarak kimse olmadığından bana sormaları gayet mantıklı. Onlara yolun devamında Mudanya yolu kavşağı bulunduğunu izah ettim. Teşekkür edip yollarına devam ettiler. Otoyolda bolca korna alıyorum. Uçak pisti gibi geniş yolda yüklü bir bisikletçi olarak bayağı dikkat çekiyorum. Yolun aşağısında kalan bir yapının bekçiliği üstlenen köpeklerden birisi de beni cılızca taciz ediyor ve karşılık olarak köpişe selam veriyorum. Günün yorgunluğu otoyolun yokuşlarında kendini hissettiriyor. Yol geniş olduğundan yokuşlar çok dik değilmiş gibi görünüyor. Aslında çok dik değiller, ama yüklü bisikletle yola çıkanlar anlar halimi.
Otoyol burada son buluyor. Yakında tarım alanlarını ve muhtemelen ormanları katlederek İzmir' e kadar uzatılacak.
Otoyoldan çıkış yaptıktan sonra ilk dinlenme tesisine dalıyorum. Soluklanmam lazım. Kaliteli bir tesis. Şef garson büyüğümüze "ayran ne kadar" diye soruyorum. Bisikletimi park ettikten sonra beni masaya oturtuyor. Sonra bana ayran, çay, salamlı pohoça gelmeye başlıyor sırayla. Şefi bir daha görmedim. "Borcum ne kadar" diye diğer garson arkadaşlara soruyorum. "Önemli değil" diyorlar. Allah razı olsun onlardan demekten başka diyecek bir şeyim yok. Kanatsız melekler.
Bu tesisten çıktıktan sonra bir fabrikanın köpeği hiddetlenmiş. Dişlerini göstererek bir kaç metre yakınıma kadar geliyor. O sırada arkadan gelen bir kamyonun şöförü kornaya basıyor. Köpek geldiği gibi hızla içeriye kaçıyor. Gülüyorum sonra.
Köpek tacizinin ardından bu fotoğrafı çekiyorum.
Akabinde başka bir tesisin önünden daha geçerken köpek tacizi oluyor. Bu seferkiler finolar. Tesisin kapalı kapısının altından geçip bana geliyorlar. Onları azarlayıp yola devam ediyorum. Nefis bir akşamüstü seyri başlıyor. Tatlı inişler. Düzgün zemin. Arada bir yıpratıcı yokuşlar karşıma çıkıyor. Bir köftecide durup, kalacak yer göstermelerini rica ediyorum. Onlar da bana 4 klm. kadar ötedeki benzinciyi tarif ediyorlar.
Sözü edilen benzinliğe varıyorum. Uluabat' a bir kaç kilometre uzaklıkta bu tesis. Hava çoktan kararmış. Karşılama oldukça sıcak oluyor. Burada kalabileceğim. Kamyoncuların uyuduğu bir tesis. Benzinliğin lastikçisi, uyuduğu kuytu yerin yanında bana çadırım için yer gösteriyor. Fare v.s. olabileceğinden çadır kurmak zorundayım bu gece. Pompacı arkadaşlardan birisi Bıcır' ın lastik havasını ayağıyla kontrol etmek istiyor ve Scotty ile birlikte Bıcır devriliveriyor :( Mühim değil.
Bugün bol sulu bir gün geçirdim. Toplamda 8-9 litre sıvı tükettim. Dışarıya idrar olarak çok az verdim. Demekki terleme muazzam miktarda. O güne kadarki günlük mesafe rekorumu da kırdım. 182 klm.Tek başıma yaptığım ilk ultramarathon. Öncesindeki rekorum, ilk ultramarathonum 166 klm idi. Bisikletliler Derneği' nin geçen seneki İstanbul-Ankara Turu sırasında İstanbul-Adapazarı etabında yapmıştım.
Bir şeyler atıştırdıktan sonra uyku vakti.
1. Gün bilgileri:
22.07.2010 Perşembe
Güzergah: İzmit-Subaşı (Alpet Üstünler Petrol)
182.25 klm. / 182 klm toplam.
17 km/h ortalama. 47 km/h maksimum (otoyol çıkışından sonraki ilk dik inişte).
Seyir süresi: 10.39.42 saat. (molalar hariç)
6904 kalori.
-
2.Gün: 23.07.2010 Cuma
Yeni bir gün başlıyor. Çadırımı topluyorum. Bugün Balıkesir' e kadar gitmem gerekiyor. Fakat Balıkesir' den öteye geçmemeliyim. Çünkü yarın sabah Cihat gelecek. Biletini Balıkesir' e almış.
Tam bu noktaya çadır kurmuş ve ilk gecemi geçirmiştim.
Uluabat Gölü' nü dünde pek göremedim, bugün de pek göremiyorum. İleride Marmara Gölleri projem olursa Marmara bölgesindeki bütün büyük gölleri ziyaret edebilirim. Şu anki amaç, feribot gününden önce Çeşme' ye varabilmek.
Uluabat şehir merkezine gelmeden önce bir benzincide mola veriyorum. Benzinci bana beslediği bıldırcın bebelerini gösteriyor. Yumurtası için yetiştiriyormuş. Benzincinin sohbeti de pek hoş.
Uluabat beldesinden transit geçiyorum. Küçük bir yerleşim. Durmamı gerektirecek güzel bir nokta göremedim.
Yolun önemli kavşaklarından bir tanesi. İzmir yönüne doğru dönüyorum.
Mustafa Kemal Paşa' ya kadar, ağır ağır yol alıyorum. Kayda değer bir şey olmuyor. Kentin içine hiç girmiyorum ve şehrin dışında bir tatlıcıya uğrayayım diyorum. Buralara kadar pedal çevirmişim. Meşhur tatlısından yemeden olmaz. Beş tane çok iri ve çok nefis Kemal Paşa tatlısı. Müthiş bir doping oluyor. Atamızı da anıyorum tatlısını yerken.
Suonraki yol çıkış ağırlıklı olacak şekilde devam ediyor. Bir çıkışı çıkarken, yanımdan taze hayvan dışkısı dolu bir kamyon geçiyor ve içim tuhaf oluyor :) Koku dayanılmaz. Susurluk' a giriş yapmadan önce bir kaç kilometrelik bir iniş ve bir o kadarlık düz yol var. İnişin bir kısmını hallettikten sonra benzincilerden birisine giriyorum. Benden sonra araba tırcılarından birisi giriyor. Tır şöförü, benzinciler ve sonradan gelen polislerle sohbet ediyorum. Tır şöförü abimiz, yol anılarını anlatıyor ve Bıcır' a fren sistemi eklenmesi gerektiğini belirtiyor.
Polislerden bir tanesi biraz tanıdık geliyor ve "sizi bir yerden tanıyorum" diye soruyorum. Diğer polis "trafik kazası haberlerinde çok çıkıyor da" diyor. Polislere öylesine "siz bana ceza kesemezsiniz, çünkü tüm önlemlerimi aldım" diyorum. Polisin cevabı "istesem genede keserim" oluyor.
Susurluk girişinde demiryolu yanımda beliriyor. Biraz ağırdan alıp, belki tren geçer diye ümitleniyorum. Ama burası İtalya olmadığından sık işleyen bir tren trafiği yok.
Merkeze girip ufak bir lokanta buluyorum. Öğle yemeğim bu oluyor. 5 lira.
Yemekten sonra istasyona geçiyorum. Günün ortası. Balıkesir' e varmak için yeterince zaman mevcut. Hava sıcak olduğundan, biraz pausa (dinlenme) yapabilirim. Bir 33 binlik ve 24 binliğin çektiği, Manisa yönüne gitmek üzere buluşma bekleyen yük treniyle karşılaşıyorum. Fotoğraf çekerken, arka plandaki gölgelikte dinlenen makinistler beni çağırıyor. Sohbetimiz koyu oluyor. Karşı yönden gelecek olan yolcu treni yaklaşınca vedalaşıyoruz.
Trenler ayrılıp etraf sakinleşince piknik masasının oturma kısmına uzanıp, uyumaya çalışıyorum. Fakat Susurluklu sinekler beni rahat bırakmıyorlar. Anca uyuklama modunda dinlenebiliyorum.
Sıcak. Fakat arkadan esen rüzgâr sebebiyle sıcağı pek hissetmiyorum.
Toparlanıp çarşıya iniyorum tekrar. Polisin birisi beni görüp "sen hâlâ buradamısın" diye takılıyor. Çocuklar beni meraklı gözlerle süzüyor. Akşam yemek yapmak istiyorum ve malzeme almalıyım. Bu marketin önünde duruyorum. Makarna rica ediyorum. Emekli beden eğitimi öğretmeni olan bakkal büyüğümüz, getirdiği bir paket makarnadan para istemiyor sağ olsun. Bana verdiği makarna, beni İtalya içinde bile doyurmaya yetecekti.
Makarna sade yenmez diye bir manava uğruyorum. Uğradığım manav da cennetlik çıkıyor. Yanlış hatırlamıyorsam biraz domates filan istiyorum. Fakat istemediğim bir sürü şeyi torbaya dolduruyor. Bir torba gıdadan 1.5 lira gibi bir şey alıyor.
Susurluk' tan önceleri motorlu araçlarla (araba, otobüs) defalarca kez geçmiş, fakat hiç şehir merkezine girerek, halkını tanıma fırsatı bulamamıştım. Susurluk' tan güzel anılarla ayrılmak, güzel insanlarını tanımak bana büyük şeref verdi. Susurluk halkına teşekkür ediyorum.
Susurluk' tan sonra tatlı bir iniş kendini gösteriyor. İnişin son kısmında, büyük dinlenme tesislerine yaklaşırken bir grup tur motorcusuyla selamlaşıyorum. Onlar beni geçiyor ve tesislerin benzinlik kısmına giriyorlar. Bende onların yanına yanaşıyorum. Tanışıp kaynaşıyoruz. Bana çay filan ısmarlıyorlar. Güzel bir sohbet ortamı oluyor Bursalı motorlu abilerimle.
Aralarından bir abim, böyle poz veriyor.
Büyük tesislerden çıktıktan sonraki ilk normal benzincilerden birine sanırım tuvalet için tekrar giriyorum. O sırada beni merak eden, o sırada aracıylaa benzinlikte bulunan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Bölümü eğitmenlerinden Uğur Çakıroğlu , benimle sohbete başlıyor ve bisikletimi test ediyor. Ayrıca kendi makinesiyle aşağıdaki fotoğrafımı çekiyor. Ben Siena' dayken fotoğrafı göndermişti. Kendisine teşekkür ediyorum.
Son mola yerinden itibaren rampalar geri dönüyor. Zincirimin keyfi kaçık. Yokuşun dik olduğu bir kısım bittikten sonra kopmak üzere olduğunu görüyorum. Arka aktarıcım (2008 XT) ömrünü doldurmaya başlamış olacak ki bağlantı noktaları gevşemiş. Öyle olunca aslında yeni olan zincirim sabit duramıyor, sık sık boşluk yapıyor ve zorlanıyor ve zaman içerisinde kopma noktasına geliyor. Zincirin kopmak üzere olduğunu fark ettiğim nokta, onarım için müsaitti. Zincir takıp sökme konusunda başarılı değilimdir. Fakat ne olur ne olmaz diye, daha iyi bir zincir anahtarı alıp, turdan önceki günlerde eski zincirlerimle takıp çıkarma antremanları yapmıştım. Kendimi sınama vakti geldi. Daha ters bir anda kopmasın diye, riske girip zinciri ameliyata alıyorum. Aslında sorun zincirden kaynaklıyor sanıyordum, ama sonradan fark ettiğime göre arızalı olan zincir değil arka vitesmiş. Neyse.... Stresle karışık duygular içerisinde, en yakın tesise kilometreler uzaklığında bir noktada zincirin arızalı kısmını söküp, bakla eklemeyi ve bağlamayı başarıyorum. İşin sonlarına yaklaşırken Tofaş marka bir araba durup, sorunumun olup olmadığını soruyor sağ olsun.
Güneş' in yatmaya başladığı saatler. Yola tekrar döndükten sonra dik ve düz bir çıkışı zincir sorunu sebebiyle (boşluk yapıyor) dua ede ede, zorlukla çıkıyorum. Yolun kalan kısmı kilometreler süren, nefis bir iniş. Karanlığa kalmadan, önceden planladığım, Balıkesir' in girişindeki Değirmenağzı mesire alanına varıyorum. İçeride gecelemek yasak. Park bekçisi, kaldığı binanın yanında istediğim gibi kalabileceğimi söylüyor. Tuvalet işini, hemen yan taraftaki benzinlikte görebileceğim.
Özlem YÜCEL' in hediyesi olan sarı eldivenler ve zincir operasyonumdan sonra temizleme fırsatı bulamadığım sol elim.
Geceyi tulumda geçirmeye karar verdim. Sabah erkenden Cihat gelecek ve geldikten hemen sonra yola çıkacağız. Çadır bugün için zaman kaybı. Hava iyi hem.
Park bekçisi abimiz sıcakkanlı çıkıyor. Ben yemeğimi yaparken, o rakıyla demleniyor ve bana yaptığı yaramazlıkları anlatıyor.
İspirto ocağımda yaptığım yemeğim. Makarna pişti pişmesine de, domates ve soğanları geç koyduğumdan, salata kıvamında oldular. Yemek yemektir, diyip hepsini bitiriyorum. Ziyanlığı hiç sevmem.
Bu da kamp ortamında yapmaya çalıştığım Türk kahvem. Bu satırları yazarken İtalyan malı Coffee Arabica ve kakao ve şeker karışımıyla yaptığım, Türk kahvesi benzeri bir kahveyi yudumluyorum.
Yemekten sonra bulaşıklarımı yıkayıp toparlıyorum ve açık havada yere serdiğim uyku tulumunda uyumaya çalışıyorum. Yıldızlı hoş, ama rahatsız uykulu bir gece.
2. Gün bilgileri:
23.07.2010 Cuma
Güzergah: Subaşı-Değirmenağzı (Mesire alanı-Balıkesir)
100.03 klm. / 282 klm toplam.
18.1 km/h ortalama. 44.6 km/h maksimum.
Seyir süresi: 05.31.29 saat. (molalar hariç)
2263 kalori.
-
3. Gün: 24.07.2010 Cumartesi
Gün ağırmadan önce (04.20'de) Cihat arıyor ve geldiğini söylüyor. Hemen kalkıp Cihat' ın yanına gidiyorum. Cihat' ı otobüsten Balıkesir girişinde indirmişler. Cihat' da bir kaç kilometre geri gelip, kaldığım yere ulaştı.
Cihat normalde İzmit-İzmir etabının tamamına katılacaktı, ama işyerinden izin alamadığından Balıkesir-İzmir etabına katılmak zorunda kaldı.
Kampımı toplarken biraz fazla sohbet ediyor olduğumuzdan, uyuyan park bekçisinden azarı işitiyoruz.
06.03' te yola çıkıyoruz. Balıkesir çevre yolunda ilerlerken demiryolu üstünden geçiyoruz. O esnada bir yolcu treni geçiyor. İnanılmaz güzel bir manzara vardı. Fakat fotoğraflayacak pozisyonda değildik.
Küçük bir benzinlikte tıkınma molamız oluyor ve sakin yolda devam ediyoruz. Yol bir ara tek gidiş gelişe düşüyor ve seyir zevki ve tehlike artıyor. Fakat sorun yaşamıyoruz çok şükür. Bir tesiste duruyoruz. İki çaya 2 lira veriyoruz. Pahalı olduğundan fazla kalamıyoruz. Akabinde yol kenarındaki derme çatma bbir meyveciye uğruyoruz, ama ateş pahası. Adam bize indirim yapmıyor. Yandaki çeşmede ellerimizi yüzlerimizi yıkayıp meşhur Gülümbe rampalarına başlıyoruz zemin biraz bozuk. Rampanın bir kısmında bisikletleri değiştiriyoruz. Kimi zamanlarda Cihat beni ittiriyor, ranforluk ediyor. Çok zorlanmadan rampanın sıkıntılı kısmı sona eriyor. İniş kısmında yol yapım çalışmaları devam ettiğinden yol tekrar gidiş gelişe düşüyor. Cihat sıklıkla inşa halindeki kısımda gidiyor. Fakat ben yüklü olduğumdan ve bir engelle karşılaşma durumunda bisikletimi engelden geçirmem zor olacağından, trafiğe açık yolu kullanıyorum. Trafik fazla yoğun olmadığından sorun yaşamıyorum yine. Yavaş ve temkinli bir iniş gerçekleştiriyorum. Bir yerde ufak bir su mola veriyoruz. Su molası verdiğimiz yerin yakınlarında bir kavuncu görüyoruz. Dayanamayıp, kavuncuya dalıyoruz.
Çok büyük olmayan bir kavunu kavuncu kardeşimiz bize hazırlıyor. Az ileride uzun olmayan bir çıkış daha var. Rampa öncesi hazırlık :)
Cihat kavunları afiyetle götürüyor. Yarasssııınnnn beeee :)
Hep ben fotoğraf çekecek değilim ya. Biraz da Cihat beni çeksin :) Somurtukluğuma bakmayın. Kavun ziyafetinin üstüne rahat bir kanepe bulunca ağırlık çöküyor. :)
Beklenen çıkış, beklendiği gibi uzun sürmüyor. Sonrasında uzun bir iniş eğrisi var. 40 km/h gibi güvenli hızlarla ben iniyorum. Cihat ise boş yol bisikleti kullandığı için benim yavaşlığıma ayak uydurmakta zorlanıp, izin istiyor ve 70-80 km/h hızlara çıkıyor.
İnişin ortasında bir yerde kısa bir duruş veriyoruz. Fotoğraf Cihat' tan.
Gelembe girişine kadar inişi sürdürüyoruz. Cihat beni ileride bir yerde bekliyor. Ama benim geçtiğimi fark edemiyor. Sonrasındaki bir benzincide ben O' nu bekliyorum.
O benzincideki çakma Taksim tramvayı.
Gelembe' de yemek molası vermeye kararlıyız. Bir kamyoncu lokantasına giriyoruz. Hava sıcak ve çok açız. Yaklaşık 10-15 klm önce kavun yediğimizden daha bir acıktık.
Sofra kuruluyor. Ben iki büyük pilav alıyorum. Birinde nohut, diğerinde kuru fasulye döşeli, salata ve bir burma kadayıf. Yanında da buz gibi sular geliyor. Bu menüye 9.5 lira veriyorum. Son derece doyurucu oluyor. Sıcak altında pedal çeviren bizler için biraz ağır gibi olsa da, akşam olmadan önce Manisa' da olabilmemiz için enerjiye ihtiyacımız var. Cihat' ın menüsü benimkine oldukça benziyor.
Tuvalete gittiğim sırada, Cihat fotoğraf çekiyor.
Gülümbe' den ayrılmadan önce bizimle sohbet eden kamyonculardan birisi arkamızdan gelen ve şu an yolda olan başka bir bisikletçiden daha söz ediyor. Yemekten sonra yola çıkınca bisikletiyle Yalova-İzmir seferi yapan Moiz OJALVO arkadaşımız bizi yakalıyor ve Akhisar' a kadar beraber gidiyoruz sohbet ede ede.
Bir noktada hafif bir uyku molası veriyoruz. Bize oldukça iyi geliyor.
Gülümbe-Akhisar yolu genelde hafif eğimli ve rüzgâr arkadan kuvvetlice esiyor. Sıcağa rağmen çok rahat ve zevkli bir sürüş. Sık sık 35-40 km/h hızları görüyorum. Bazı yerlerde benim bile 50-60 km/h yapma şansım vardı. Ama bisiklet yüklüyken şansımı zorlamayı sevmiyorum. Yokuşların olduğu bazı noktalarda hem Cihat, hem Mozi beni arkadan ittirerek bana çifte ranfor oluyorlar ve yokuşları daha rahat geçmemi sağlıyorlar sağ olsunlar. Güzel bir kardeşlik, yardımlaşma örneği sergileniyor.
Akhisar' a yaklaşırken yolun uçaklar inebilsin diye aşırı geniş yapıldığı bir noktada kavun standları ufuk boyunca uzanıyor. Hiç durmuyoruz. Kentin girişindeki bir dinlenme tesisinde soluklanma vakti. Birazda olsa tıkındıktan ve meyve suyu içtikten sonra burada Moiz' le vedalaşıyoruz. Geceyi sanırım Akhisar' da geçirecekti. Sıcakkanlı ve yardımsever tutumun için teşekkürler Moiz.
Lastik vukuatından sonra, karayoluna paralel giden demiryolundan iki tren geçiyor. El sallıyorum. Rüzgârın yönü saçmalamaya başlıyor. Akhisar' dan çıktıktan sonraki ilk kilometrelerde tamamen karşıdan esiyordu. Sonra fazla rahatsız edici olmayacak şekilde farklı yönlerden esmeye başladı. Sıcak yüzünden asfaltta erimeler başladı. Erimeye yüz tutmuş noktalardan zevkle geçerken, bir tanesinde kayacağımı hissettiğimden, bayağı korktum.
Bir benzincide mola veriyoruz. Meyve suyu ağırlıklı bir tüketimden sonra yola devam. Bir meyvecinin yakınında Cihat' ın lastiklerinden birisi patlıyor. Meyveci teyzeden hediye şeftali ve üzüm ikramı aldıktan sonra devam. Bir kaç kilometre sonra Cihat' ın lastiği yine patlıyor. Tamirden sonra devam.
Yanlış hatırlamıyorsam Yamanlar Dağı. Manisa' ya yaklaşırken.
Manisa' nın girişinde Bıcır' ın lastiği yine iniyor. 2-2 olduk. Hemen iç lastik değişimi. Değişim sırasında Cihat bir park bekçisiyle sohbet ediyor.
Manisa merkezde bir benzincide soluklanıyoruz ve yolun karşısındaki otogara geçiyoruz. Cihat' ın yarınki otobüsü için yerini kesinleştirmesi lazım. Otogarda bana şaşkın şaşkın bakılıyor ve sorular soruluyor tahmin edeceğiniz üzere. Otogardaki işimiz bittikten sonra anayola dönmek için çaba sarf ederken ailemizde üçüncü tür diye tabir edilen lüks araçlı bir takım magandalar tarafından küfürlü tacize uğruyoruz. Lüks araç kullanarak adam olunsa keşki. Sonrasında kalacak yer bulma umuduyla Sabuncubeli yoluna koyuluyoruz. Bir ara Sabuncubeli yerine Menemen-Çiğli üzerinden dolaşmayı düşündük, ama Sabuncubeli' ni bir kere tırmanmak istedik. Şehir merkezinden İzmir yönüne ilerlerken yolun kenarında müzikli eğlenceler vardı. Müziğe kendimi kaptırıp hem bisiklet sürdüm, hem dans ettim. Hava kararmıştı bu arada. Yaklaşık 3 kilometre tırmandıktan sonra bir dinlenme tesisine kalacak yer sorduk. İlerideki mesire alanını tarif ettiler.
Son derece aç olduğumuzdan dinlenme tesisindeki restoranda yemek yemeye karar verdik. Ailemden kebap yeme iznini de aldım. Manisa kebabını denemek istedik. Bu menü sanırım 15 lira gibi bir şey tuttu. Bisiklet turları standartlarına göre çok lüks bir yemek. Ama arada bir kendimizi şımartmamız lazım.
Yemekten sonra sözü edilen mesire alanına geçip izin istiyoruz. Orada kalmaktan başka çaremizin olmadığını anlayan yetkililer gecelememize izin veriyorlar.
3. Gün bilgileri:
24.07.2010 Cumartesi
Güzergah: Değirmenağzı-Manisa (şehrin İzmir çıkışındaki mesire alanı)
158.70 klm. / 441 klm toplam.
20.1 km/h ortalama. 44.8 km/h maksimum.
Seyir süresi: 07.53.33 saat. (molalar hariç)
-
4. Gün: 25.07.2010 Pazar
Kamp alanında sabah halleri.
Sabuncubeli çıkışı rahat başlıyor. Çok methedilen dik zirve kısmında zincirin boşluk yapma azizliğine uğrayınca bisikletimi elde ittirmek zorunda kalıyorum. Nitekim tam anlamıyla ite kaka bir şekilde geçit aşılıyor.
Aşağıya inerken bir benzincide soluklanıyoruz. Ben sporcu içeceği takviyesi alıyorum.
Sabuncubeli inişinin çoğu tırtıklanmış. O yüzden planladığımdan çok daha yavaş iniyorum. İniş oldukça dik. İnişin son kısmında asfaltın düzeldiği 50.7 km/h yaptığım noktada heyecanlanınca az kalsın devriliyordum. Bisikletimi zor toparladım. İzmir' e iki yaz üst üste bisikletle geliyorum. Geçen seneki turumda kıyı yolundan gelmiştim. Bu sefer ise otobüs güzergahından geldim. Sevinçliyim. Çalıştırdığım GPS im sayesinde İzmir içinde rahatça hareket ediyoruz. İlk hedef, geçen seneki Türkiye turumda uğramadığım Alsancak Garı.
Bir görevli, "fotoğraf çekmek yasak" diyor. "Bisikletle İzmit' ten buranın fotoğrafını çekmek için geldim" diyince, "çek ama beni görmedin" diyor.
İkinci hedef, yine geçen sene uğramadığım Basmane Garı.
Cihat' la Konak sahiline geçip bir süre oturuyoruz. Sonrasında Cihat' la vedalaşıyorum. O otogara gidiyor.
İzmir' de günün geri kalan zamanlarında haftalardır internetten yazıştığım adını anmak istemeyeceğim bir bayanla yarım günlük sevgililik hayatı yaşıyorum. Fakat günün gecesinde bana saçma sapan gerekçeler öne sürerek, beni reddettiğini belirten cep telefonu mesajları atıyor ve tur sırasında aşk sıkıntısı yaşıyorum. Fakat bir bayan için deymez. Önümzde çok güzel bir güzergah ve program var. Bu yüzden kafamı takmamaya çalışıyorum. O bayana "İzmir' e seni görmeye bisikletle geleceğim, geliyorum bak" filan diyordum. Beni karşısında gerçekten İzmit' ten bisikletle gelmiş bir Berk olarak görünce sanırım kafadan çatlak olduğumu filan düşündü sanırım. Şaka yapmadığımı o zaman anladı :)
4. Gün bilgileri:
25.07.2010 Pazar
Güzergah: Manisa-İnciraltı (erkek öğrenci yurdu (6 lira))
45.33 klm. / 486 klm toplam.
9.6 km/h ortalama. 50.7 km/h maksimum.
Seyir süresi: 04.40.32 saat. (molalar hariç)
766 kalori.
-
5.Gün: 26.07.2010 Pazartesi
Bayanla ilişkim devam etseydi, feribot gününden bir gün öncesine kadar İzmir' de kalacaktım. Ama anlamı kalmadığından Çeşme' ye gitmeyi ve uygun bir noktaya çadır kurarak deniz ve güneşin tadını çıkartmak istiyorum.
Yola çıkmadan önce geçen sene de uğradığım Doruk Bisiklet' e gidip vites sorununu çözmem lazım. Tam açıldığı anda oraya varıyorum. Dükkanı hazırladıktan sonra yeni vitesi seçiyorum ve hemen montajını yapıyorlar. 2010 SLX arka vites takılıyor. Doruk Bisiklet bana eşantiyon olarak bir sürü kadro koruma bandı ve paça bandı veriyor. Geçen sene olduğu gibi bu sene de bana içtenlikle yardımcı oldukları için teşekkürlerimi sunuyorum.
Dün gece yurtta yıkadığım çamaşırlarım Bıcır' a süs oluyor. Kurumaları lazım.
Doruk Bisiklet' ten çıktıktan sonra kaldırımda ilerlerken beton mantarlardan birine çok yakın geçiyorum ve Bıcır büyük bir gürültüyle mantara tosluyor. Akabinde bir kargo şubesine giderek, aralarında iskat olan eski arka vitesimin de olduğu fazlalık eşyalarımı kargoyla aileme yolluyorum.
İzmir' den çıkıyorum. İlk saatler denizin kıyısında geçiyor. Yanlış yerleştirilmiş otoyol tabelaları yüzünden kafam karışıyor. Güzelbahçe' de mola verip bir şeyler yiyorum. Urla' da zemin beni zorluyor.
Urla' dan sonraki tatlı çıkış-iniş döngüsünün yaşandığı yöreden görüntüler.
Burada Çeşme yolunun en uzun çıkışı başlıyor. Zor bir çıkış değil aslında. Yinede hafif iniş çıkkış döngülü yollarda gitmek insana daha tatlı geldiğinden biraz zorluyor.
Rampanın zirvesiyakın bir yerde ucuz bir lokanta var. Bu menüye 5 lira ödüyorum. Rampa zirvesi lokantaları insana hakikaten vaha gibi geliyor. Yemekten sonraki iniş, soğuk içecek vazifesi görüp, rahatlatıyor.
Lokantanın elemanları ekipmanımlarımı merakla inceliyorlar.
Zirveden bir manzara. İtalyanlar olsa bu rampayı yapmak yerine bir kaç yüz metrelik bir tünel açarlardı diye düşünmeden edemiyorum bu satırları yazarken.
İnişi keyifle yaptıktan sonra bir lokantanın yanından geçiyorum. Aşçıbaşı olduğunu öğrendiğim kişi beni çağırıyor. Yolumu değiştirip içeriye giriyorum. Çay ikram ediyorlar ve sohbet başlıyor. Sohbetin ardından fotoğraf çekerken romörklü bir bisikletçi geçiyor. Hemen toplanıp onu yakalamaya uğraşıyorum. İleride bir yerde bisiklet duruyor ama sahibi yok. Sonra sahibi geliyor. İzmirli bisiklet romörkü yapımcılarından internet arkadaşım Cerem Cem çıkıyor kendisi. Sohbet ede ede Çeşme' ye doğru gidiyoruz.
Yol çok güzel.
Cerem sağ olsun, ailesine haber veriyor ve beni ağırlamak için imkan sağlıyor. Çeşme' ye vardıktan sonra vize ve zaman varken ertesi gün için Sakız Adası' na gitmeye karar veriyor ve acentadan 40 Avro' ya gidiş geliş feribot bileti alıyorum. Bisiklet için para istenmiyor.
Cerem' in sevgi dolu anneciğinin hazırladığı nefis akşam sofrası.
Yemekten sonra evlerine geçip, ufak avlularına çadır kuruyorum ve günün yorgunluğu ve ertesi sabah feribota binecek olmam sebebiyle erkenden yatıyorum.
5. Gün bilgileri:
26.07.2010 Pazartesi
Güzergah: İnciraltı-Küçükyalı-Çeşme
91.10 klm. / 577 klm toplam.
15.6 km/h ortalama. 38.6 km/h maksimum.
Seyir süresi: 05.49.26 saat. (molalar hariç)
-
6. Gün: 27.07.2010 Salı
Sabah heyecanla uyanıyorum. Scotty ile ilk kez yurtdışına çıkacağım. Hazırlanıp Ceremlerin dükkanına kahvaltıya gidiyorum. Limana gitmeden önce bir hırdavatçıya uğrayıp rotora sürten bagajlık vidasının kısasını hediye olarak alıyor ve sorun çözülüyor. Cerem limana kadar eşlik ediyor. Kahvaltıyı alelacele edip limana gidiyorum. Biraz stresli geçen işlemlerimi yaptırıp küçük feribota biniyorum.
Scotty ve Bıcır' ın deniz yolculuğu böyle geçti.
Denize açıldıktan sonra Çeşme sahillerinden hoş manzaralar.
Sakız Adası' na indim. Gümrükte hiç sorun çıkmadı. Scotty ve Bıcır' la yurtdışına ilk çıkışım. Aynı zamanda Türk malı bir bisiklet romörkünün de yurtdışına ilk çıkışı. Bıcır' ı Eskişehirli bisiklet dostu Oktay TİRYAKİOĞLU yapmıştı.
Şehir merkezinde şaşkınlıkla, amaçsızca dolaşıyorum. Yurtdışı ortamına alışmaya çalışıyorum. Şehir içinde turlar atıp duruyorum. Bir dükkandan hediyelik makarna, başka bir dükkandan sakız, başka bir dükkandan ev yapımı bisküvi, kraker filan alıyorum. Çeşme' ye döndükten sonra aileme kargolayacağım.
Sakız Kalesi.
Meşhur Sakız sokakları türküsünü söylerken.
Sembolik olarak yaptığım kısa şehir dışı turu.
Sahil çok güzel.
Kordondaki bir lokantaya oturup aşağıdaki menüyü tüketiyorum. 5 Avro. Yunan salatası ve ıspanaklı börek.
Yemekten sonra sahile oturup çikolatalı bisküvi keyfi yapayım dedim. Fakat gelen geminin düdük sesleriyle irkildim. Sonra yanıma bir görevli gelip, yolun karşısına geçmemi rica etti. Yunanistan iç hat feribotlarından birisi.
Şehirde siesta başladı. Etraf biranda sakinliğe büründü. Bünyesinde büyük bir okaliptüs ağacı bulunan bir meydan. Kale içinde. Çok tatlı görünüyor.
Surların içinde Scotty ve Bıcır poz veriyor.
Geminin dönüş saatini boş sokaklarda dolanarak geçirdikten sonra geminin saati yaklaşıyor ve gümrüğe gidiyorum. Çıkışımı kolayca yapıp gemiye biniyorum.
Sakız Adası' ndan, Yunanca ismiyle Chios Adası' ndan ayrılış. Daha geniş bir zamanda tekrar gelmeyi arzuluyorum.
Yunan karasularında bir yelkenli.
Sakız' a gidiş gelişi esnasında diğer yolcularla sohbet ediyorum. Yolcuların çoğu benim gibi günübirlikçi.
İki gün sonra bineceğim Scotia Prince gemisi Çeşme açıklarında bekliyor.
Çeşme' ye girip rahatça giriş damgamı bastırıyorum ve dosdoğru kargo şubesine gidiyorum. Sakız'dan aldığım hediyelikleri aileme gönderiyorum. Sonra Ceremle buluşup onların işyerinde takılıyoruz. Hoş bir akşam daha yaşanıyor. Hoş sohbetle, güzelliklerle.
6. Gün bilgileri:
27.07.2010 Salı
Güzergah: Çeşme-Sakız-Çeşme (feribot gidiş dönüşlü)
29.18 klm. / 606 klm toplam.
12.7 km/h ortalama. 40.0 km/h maksimum.
Seyir süresi: 02.17.27 saat. (molalar hariç)
-
7. Gün: 28.07.2010 Çarşamba
Güzel bir güne daha uyanıyoruz. Kahvaltının ve sohbetin ardından. Paşalimanı istikametine doğru pedallamaya başlıyorum Cerem ile. Paşalimanı yoluna sapmadan önce sanayi sitesine uğrayıp, tekerleğime sürten bagajım için bir parça uyduruyoruz. Sonra tüm güzellikleriyle Paşalimanı' na doğru pedal basıyoruz.
Deniz muhteşem, ama Çeşme' nin doğası gereği çok rüzgârlı.
Paşalimanı' nda traversler göze çarpıyor. Demiryoluyla tamamen alakasız olan bu yerde, TCDD' den emekli olan eski traversler, yeni görevlerinde basamaklık yapacaklar.
Issız bir yerde denize nazır dinleniyoruz.
Şehre dönüp, gemi için zorunlu gıda alışverişi yapıyorum ve bolca bulmacalı gazete alıyorum. Interneti olmayan bir gemide vakit geçirmenin en iyi yollarından birisi bulmaca çözmek.
Cerem' in eli öpülesi annesi akşam yemeği olarak mantı yapıyor. Biraz da internet keyfi yapıyor ve erkenden yatıyorum.
7. Gün bilgileri:
28.07.2010 Çarşamba
Güzergah: Çeşme-Paşalimanı-Çeşme
36.09 klm. / 642 klm toplam.
14.6 km/h ortalama. 46.2 km/h maksimum.
Seyir süresi: 02.28.15 saat. (molalar hariç)
-----------------------------------------------------
Bu blog sayfasında yer alan fotoğrafların telif hakları aksi belirtilmedikçe Baki Berk Kayalar' a aittir. Maddi amaç güden çalışmalarda izin almadan kullanılması telif hakları yasasına göre suçtur. Maddi amaç gütmeyen kullanımlarda ise kaynak belirtilerek yayınlanması önemle rica olunur. Öneri ve destekleriniz için baymineral@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.
Muthis, sadece yolculuk degil, anlatim da muthis! Zevkle okudum.
YanıtlaSilCok eski bir tanidik...
Keşki adınızı söyleseydiniz. Eski çok tanıdığım var.
YanıtlaSilTeşekkürler.
Harika yazmışsın yavrucuğum, ellerine sağlık, seninle gelmiş gibi oldum. İtiraf edeyim biraz da gözlerim sulandı, özlemişiz bile.
YanıtlaSilablacım gezinin diğer bölümlerini de merakla bekliyoruzzz:)
YanıtlaSilSüper, paylaştığınız resimlerin hikayelerini de dinlemek çok hoş. Devamını bekliyorum. Alper
YanıtlaSilOğlum pedalına,kalemine sağlık...
YanıtlaSilAllah hep seni korusun...
Teşekkür ettimmm..
YanıtlaSil