İtalya Turu 1. Bölüm - 3. Anlatım: Ancona-Forli
11.Gün: 01.08.2010 Pazar
İtalya' daki ikinci günüme güzelcene uyumuş olarak uyanıyorum. Bugün amacım 100 kilometre uzaklıktaki Rimini' ye ulaşabilmek. Çoğunlukla düz bir güzergah.
Önce otelin kahvaltısını ediyorum. 25 Avroluk oda ücretine kahvaltının dahil olduğunu öğrendiğimde çok sevinmiştim. Bana kahvaltı olarak aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz bir tane kruvasan, bir ufak bardak cappuccino verilince hayal kırıklığına uğradım. Genelde İtalyanların kahvaltı anlayışı bu şekilde. Bizdeki pohoça, onlarda kruvasan. Bizdeki çay, onlarda kahve. Nerede bizdeki o mis gibi kahvaltılar.
Otelim Ancona Garı' nın tam karşısındaydı, ama İtalya' da trenler kalkışlarda genelde korna çalmadıklarından tren sesi pek duymadım.
Ancona' dan sonraki ilk kilometrelerim demiryoluna paralel gitti. Yol bisikletçisi trafiği bayağı yoğun.
Palombina' dan geçerken, istasyon yolun hemen yanında. Biraz tren seyretmek istiyorum.
Şansıma istasyon çanları çalmaya başlıyor ve bu bölgesel tren geçiyor.
Falconara Marittima kasabasından geçerken bir unlu mamül dükkanını gözüme kestiriyor ve taze ekmek alıyorum. Dükkanın başındaki hoş bayanın sıcak ve içten bir tavırla günaydın demesi çok güzel oluyor. İtalyanca' da ekmek; pane demek.
Keyifli bir sürüş gerçekleştiriyorum. Nerede olduğumu algılamaya, bu güzel ülkeye alışmaya çalışıyorum. Bisikletçiler sürüler halinde geçiyorlar. Motorlu araç sürücüleri inanılmaz derecede saygılı. Resmen rûyayı yaşıyorum.
Demiryoluna cepheli bir benzincide, bir ağacın altında esas kahvaltımı ediyorum. Falconara Marittima' dan aldığım ekmeklerle, Türkiye' den getirdiğim üçgen peynirler çok iyi arkadaş oluyor. Hemen arkamda demiryolu var. Trafik bu saatte pek yoğun değil. Ama geçen trenler Türkiye trenlerine göre çok hızlı geçiyorlar. Kahvaltımı süslüyorlar. Muhtemelen 160 km/h ile geçen bir intercity ekspres vardı. Beni bayağı korkutmuştu.
Yola benle tanışmak isteyen bir dost. İtalyan bisikletçilerle ilk diyaloğum.
Beni fotoğraflıyor. Arka plandaki "Sexy Shop" levhasını özellikle benle birlikte kadraja aldığını belirtiyor. Özellikle Rimini' ye kadar normal yol tabelaları kadar seks ürünleri satan mağazaların tabelaları çok yaygın.
Burası Marzocca olmalı.
Senigallia girişindeki bir benzinci-cafede tuvalet molası veriyorum. Senigallia bölgesinden itibaren bana "di dove vieni?" ler (nereden geliyorsun?) sık sık soruluyor. İtalya' daki benzinci tuvaletlerinin bizimkiler kadar rahat olmadığını fark ediyorum. Cafeden aldığım anahtarla tuvaletin kilitli kapısını açmam gerekiyor ve tabiki tek kişilik tuvaletler var. Bizdeki benzinciler olduğu gibi, sıralanan pisuvarlar, bir kaç ayrı kabinde bulunan alaturka, alafranga tuvalet dizileri yok. Çoklu tuvaletler nadir.
Senigallia merkezindeki bir güzellik.
Senigallia İstasyonu hatırası.
Senigallia bisiklet kullanımının yaygın göründüğü, hoş bir şehir.
İstasyondan kalkıp, Rimini yönüne doğru giden bir intercity ekspresinin makinistiyle selamlaşıyorum. Daha sonraki zamanlarda İtalyan makinistlerin Türk makinistler gibi selam vermeye meraklı olmadığını fark edecektim. Bundan sonra selamıma cevap alacağım makinist, Floransa' da bir yük treninin makinisti olacaktı.
Marotta İstasyonu hatırası.
Çiçeklerle süslenmiş bu köprüyü görünce büyüleniyorum. Gözlerim okşanıyor.
Fano İstasyonu' nda bir eurostar ile bir intercity buluşuyor. Benim için hoş bir süpriz.
İtalya' da aldığınız bölgesel tren biletleri belli bir tarih aralığı için (yaklaşık 1 aylık bir süre) düzenlenmiş olarak veriliyor. Trene binmeden önce her istasyon ve garda bulunan bu sarı cihazlara biletinizi sokup, ufak bir onay kodu yazdırmanız gerekiyor. Aksi takdirde kondüktörle aranızda ciddi problemler yaşanabiliyor. Yanılmıyorsam biletini bu cihazlara onaylatmadan trene binenlerden 50 Avro gibi bir ceza ücreti talep edilebiliyor. Bildiğim kadarıyla intercity ve eurostar gibi ekspreslerde size numaralı ve belirli bir güne ait bilet verildiği için onay cihazıyla işiniz olmuyor.
Pesaro' ya yaklaşırken. Denizle aramda demiryolu var. Bu fotoğrafı çektiğim yerin az ilerisinden itibaren yolun kenarları arabalarla dolmaya başlayacaktı. Tıklım tıklım dolu yol kenarları görecektim. Araba ve motorsiklet yığınları. Gün pazar. İnsanlar denize gelmiş. Doğal tabi.
Karnım aç. Açık bakkal, süpermarket v.s. yok. Pesaro itfaiyesinin (itfaiye = vigili del fuoco) karşısında bir gölgelik buluyorum. Yemek yapmaya karar veriyorum ortam müsait olunca.
Rimini' ye fazla yolum kalmadı. Vakit var. Anayoldan çıkıp, sahildeki engebeli ve virajlı yola girmeye karar veriyorum.
İniş çıkış döngüsü beni yorsa da çok keyifli bir güzergah. Kendimi makro çalışmaktan alıkoyamıyorum.
Nefis bir manzara.
Bir güzel manzara daha.
Bir önceki fotoğrafın daha farklı kadrajı. Muhteşem bir manzara.
Bu güzergahta daha çok ahşap bariyerler kullanılmış. Yola güzellik katmakla beraber, hoş fotoğraf konuları oluşturuyorlar.
Casteldimezzo Köyü' nde (sanırım) bir bakkal. Bakkal hanım benden bir kaç Avro kuruşu daha az alıyor iyi niyetiyle.
Bu ara yoldan batıya bakış.
Yol arada sırada uçurum kenarlarında ilerliyor.
Gabicce Monte' den Rimini sahillerine bakış.
Bir üstteki fotoğrafı çektiğim yerde bisikletli birisiyle diyalog kuruyorum. Sonrasında Rimini civarına kadar beraber gitme konusunda anlaşıyoruz. Fakat biraz fazla kafasına göre gidiyor, beni abuk sabuk yollara sokuyor, sonra kaybolup gidiyor. Daha sonra anayola yeniden çıkıp, bir solukta Rimini' ye varıyorum.
Rimini yolu seks mağazası tabelalarıyla dolu.
Rimini bana biraz "soğuk" geldi. Garı buldum. Prensip icabı garda fotoğraf çekmem gerek. Hatıra amaçlı. Fakat bir görevli beni engelliyor. Bende garın içinde çekim yapamadan kendimi dışarıya atıyorum. Dışarıda bu fotoğrafı çekiyorum.
Gardan çıkıp bir kaç kilometre güneye doğru ilerliyor ve trafikle uğraşarak hava kararmadan önce şehir merkezinin sanırım tek kampingini buluyorum. 22 Avro verdim sanırım. Keşki istasyonlarda kalmayı o zamanlarda becerebilmeyi başarsaydım. Kampinglere çok para gitti. Bu ücrete yemek ve internet dahil değil. Rimini halkından iyi bir enerji alamıyorum. Bana göre bir yer değil.
Yerleşip çadır kurduktan sonra yemeğimi yapıyorum. Susurluk' lu bakkal abimizin verdiği makarna ile yaptığım salçalı makarna. Bu yemek güzel olmadı. Zorlukla bitiriyorum. Yeterki ziyan olmasın.
Benim mekanım.
Günün geri kalan saatlerinde kayda değer bir şey olmuyor ve yatıyorum.
11. Gün bilgileri:
01.08.2010 Pazar
Güzergah: Ancona-Rimini
116.16 klm. / 769 klm toplam.
17.8 km/h ortalama. 45.9 km/h maksimum.
Seyir süresi: 06.29.36 saat. (molalar hariç)
3930 kalori
-
12. Gün: 02.08.2010 Pazartesi
Saat 6 gibi uyanıyorum ve hemen hazırmanıp bir şeyler atıştırıyor ve 7 gibi yola çıkıyorum. Kazıkçı kamp alanının görevlisi selamıma cevap vermiyor. Yolumu fazla şaşırmadan San Marino yoluna çıkıyorum.
San Marino yolunun ilk kilometrelerinde bir benzinlik kafeye girip ikinci kahvaltımı ediyorum. İtalyan usulü hızlı kahvaltı. İki kruvasan, bir kahve. Sanırım sütlü kahve.
Kruvasanlarımdan birisi vanilyalı galiba. Diğeri de çikolatalıydı.
Çocukluğumda kitaplarda gördüğüm San Marino ülkesini ilk kez görüyorum. Gördüğünüz tepenin zirvesine gün içinde tırmanacaktım. Sadece bir kaç saat sonra o zirvede olacaktım. Bölünmüş bir yol gördüğünüz üzere. Ama bisikletçilere yasak olmayan bir bölünmüş yol.
Bu ufak ülkeye biraz daha yakından bakalım.
Bir solukta İtalya-San Marino sınırına geldim. Ülkenin girişinde formalite icabı duran bir polis var. Selamlaşıyorum kendisiyle. Bu ülkeye girmemle beraber bir hayal daha gerçek oluyor.
San Marino' ya hoş geldiniz takının hemen yanında, Scotty poz veriyor.
Bu ülke engebeli bir araziye kurulu. Dünya' nın en eski devletlerinden birisi. 700 küsür yıldır bağımsızlığını sürdürüyor. Engebeli bir araziye kurulu olduğundan çıkış zorlu oluyor. Çıkışın başında birde battı çıktı tünelden geçip 39 km/h yapıyorum. Hava ısınmaya başladı. Trafik yoğun. Zorlanıyorum. Bir benzincide mola vermek zorunda kaldım.
Fotoğrafta görülen soğuk yeşil çay, beni bayağı diriltiyor. Kendime geliyorum. Çikolatalı kruvasanım da ekstra doping oluyor. San Marino korktuğum kadar pahalı çıkmıyor. Benzinciler çok iyi kalpli çıkıyor. Bana haritalı kalın bir San Marino rehber kitabını ücretsiz veriyorlar. Harita koleksiyonum için harika.Çok teşekkür ediyorum onlara.
Benzinlikten öncemiydi sonramıydı hatırlamıyorum, ama bir evin yanından geçerken bahçesinde iki tane Pitbull benzeri eleman bana gelmek istiyorlardı. Bayağı havlıyorlardı. Bahçe çitinin altında onların geçebilecekleri kadar bir boşluk vardı. O yüzden bu turun uluslararası kısmında ilk ve son kez köpek mualefeti sebebiyle bisikletimden inip, köpek bölgesinde bisikletimi elle ittirmek zorunda kalıyorum.
San Marino zirvesine belli bir yerden itibaren teleferik seçeneği var. Bitkin durumda olduğum anlarda o seçeneği prensibim olmamasına rağmen düşünmeye başlıyorum, ama San Marino' ya büyük olasılıkla bisikletle bir daha gelmeyeceğim için fırsat bir daha elime geçmez diye zirvenin çıkılabilecek en yüksek noktasına kadar bisikletle gitmeye karar veriyorum. Bu arada yokuş antremanı yapan yol bisikletçileri de sık sık gelip geçiyorlar. Sürücüler çok saygılı bize.
Bu kavşaktan sağa sapıyorum ve en dik ve zevkli kısımlardan birisi başlıyor. Yokuş dik ama nasıl zevkli olabilir? Karşılaşacağım manzaralar o kadar nefis olacak ki, dik yokuşu çıkmak bile insana koymayacaktı. Aksine daha yavaş gidildiği için maznaarayı daha bir keyifle seyretmeme olanak sağlayacaktı.
Hoş bulduk :)
Yokuşun en dik kısmının bir kaç yüz metresini hallettikten sonra doyumsuz bir manzara beni kucaklıyor.
San Marino ile aynı adı taşıyan San Marino şehir merkezinin girişine ulaştım.
Appeninlerin manzarası harika.
Şehrin girişindeki yaya geçidinde bayan bir polis, trafiği düzende tutuyor.
Zirveye ulaşmak için biraz daha yokuş çıkıyorum. Bir güzel manzara daha.
Zirve yolunun son kısmında çarşı içinden geçiyorum. Daha sonra hafif basamaklı ve çok dik bir kısım başlıyor.
Ağır yüklü olduğumdan zorlanıyorum. O sırada bir hediyelikçi arkadaş bana yardım ediyor. Zirvedeki manzara noktasına kadar. Gerçekten çok teşekkür ediyorum o arkadaşımıza.
Yaklaşık 730 metre rakımdayım. Bir turist fotoğrafımı çekiyor.
Zirveden fotoğraflar.
Bu kale bildiğim kadarıyla San Marino' nun en yüksek noktası. Şu an Monte Titano' dayım.
Aşağıya çok yavaş ve dikkatlice indikten sonra bana yardım eden gencin durduğu mağazanın yanında dinlenmeye başlıyorum. San Marino hediyeliklerimi o gencin çalıştığı işyerinden alıyorum. Fakat indirim yapmıyorlar. Olsun.. Ne yapalım.. Bisikletimi orada bırakarak az aşağıdaki likörcüye gidiyorum. Amacım satın almak değil, bakmak :) Alkollü içkileri pek sevmiyorum.
Likör mağazası uygun fiyatlı ve çok ilginç şeyleri de barındırıyor.
San Marino kenti ile belki bir gün görüşürüz diye vedalaşmadan önce şehrin girişindeki bir internetli kafede mola veriyorum. Yarım saat kadar internet keyfi yapıyor ve bir bardak kolalı granita içiyorum. Granita Sicilya' nın meşhur içeceği. İçine meyve suyu katılmış vıcık kara benziyor. Hatta ta kendisi. Fakat tüm İtalya' da var. Şu an bu satırları yazdığım Catania' da henüz gerçek bir Sicilya granitası içmemiştim.
Akabinde Cesena-Forli istikametinde ilerlemek üzere esas inişe başlıyorum. Santarcangelo Romana sapağından girdikten sonra önüme bir kamyon denk geliyor. Virajlı bir iniş olduğundan sollayamıyorum. Arkasında araçlar, benle birlikte kuyruk oluşturdu. Sonrasında can sıkıntısından sadece ön fren kullanarak inmeye başlıyorum. Aşırı ısınan ön fren takımım frenleme özelliğini kaybediyor ve resmen frenim boşalıyor. Hemen arka freni kullanıyor ve yavaşça duruyorum. Ön rotor ve kaliper sıcak tava gibi olmuş. Resmen yanıyor. Hidrolik sorunu yaşarım diye korkuyorum. Neyseki bir kaç dakikalık soğuma sürecinden sonra ön fren, frenleme işlevini geri kazanıyor ve derin bir oh çekiyorum. Bu tecrübeden öğrendim ki, bisikletin de freni boşalabilirmiş. Yeterki uygun koşullar olsun.
İtalya sınırına varıyorum. Scotty, iki ülkede aynı anda poz veriyor. San Marino ülkesinden güzel anı ve izlenimlerle ayrılıyorum. San Marino' nun güzel insanlarına teşekkür ederim.
Bir ülke değiştirmek burada çok kolaymış :)
Sınırın olduğu yerde çok zevkli geçen iniş bitmiş oluyor. Yolun kalan kısmı sanayi tesislerinin yakınında olduğundan kamyon ve TIR trafiği yoğun. Ama rahatsız etmiyorlar.
Santarcangelo Romana kasabasına sorun yaşamadan varıyorum. Bu da kasaba meydanı.
Bir şeyler atıştırmak ve tren keyfi yaşamak için istasyona iniyorum. Fotoğraftaki bina Santarcangelo İstasyonu binası.
Trafiğin yoğun olduğu bir istasyon. Tabi çoğu tren transit geçiyor. Fakat sanırım takayyüdat (geçici hız sınırlaması) var. Transit trenler yavaş geçiyor. İstasyonun kafesinden aldığım caffe freddoyu (buzlu, soğuk kahve) tren trafiği sebebiyle zor içiyorum.
Trenleri videolarken (videolar çok titrek çıktıklarından ve trenler yavaş geçtiklerinden paylaşmaya değer bulamadım) bazı anonslarda polizia ve camera sözcüklerinin geçtiği cümleler kullanılıyor ve tırsıyorum. İstasyonda kamera kullanmak yasaktır deniliyor sanıyorum ve aynı anons defalarca kez tekrarlanınca polisle başımı belaya sokarım düşüncesiyle, istasyondan uzuyorum yavaşça. Turun üçüncü bölümü olan Siena-Catania etabında gecelediğim Santa Marinella istasyonunda aynı anonsu defalarca kez dinlemiştim. Elimde o anlarda fotoğraf veya video çeken aygıt olmamasına rağmen. Meğerki "istasyonumuz polis tarafından kamera ile gözlenmektedir" deniliyormuş. Santarcangelo Romana istasyonunda boşa korkmuşum.
Normalde geceyi Cesena' da geçirmeyi planlıyordum, ama bugün erken gidiyorum. Geceyi Forli' de geçirmeye karar veriyorum.
Cesena' ya sorunsuzca varıyorum. Fakat kentten çıkmakta çok zorlanıyorum. Yol tabelaları eksik ve var olanlar hatalı yerleştirilmiş. Cesena girişinde az kalsın otoyola bile çıkıyordum. Tam bir kabus.
Cesena' dan güç bela çıktıktan sonra bir markette mola veriyorum. Limon sulu gazlı içeceklerden alıyorum. İnanılmaz güzel çıkıyor. Bir kaç kilometre ileride bir benzinlikte bir şeyler atıştırmak için duruyorum. Geride kalan limonlu içeceklerimi de hüpletiyorum ve enerjimi geri kazanıyorum. Bu arada Via Emilia' dayım. Kuzey İtalya ovalarında bisiklet sürüyorum. Bu bölümde yokuş yok. Annemle bu sıralarda telefonla diyalog halindeyiz. Bolonga' ya fazla yolum kalmadı. Yarın acaba oraya gideyim mi, yoksa Forli' den direkt Floransa' ya mı geçeyim diye düşünüyorum. Annem internetten Bolonga' ya bakıyor ve bana geri dönüyor. "Yok oğlum, iki kilise, bir kaç tarihi bina var" diyor ve kararım Floransa' ya direkt geçmek oluyor.
Forlimpopoli kasabası girişinde çevre yolu seçeneği karşıma çıkıyor. Fakat yine otoyol çıkar diye endişeleniyorum ve son anda şehir merkezinden geçmeye karar veriyorum. Ani karar değişikliğimi arkadan gelen araçlara geç bildirdiğim için bir TIR ve bir arabadan sitem kornası alıyorum :( İtalya' da bana çalınan ilk karayolu taşıtları kornaları oluyor.
Forli' ye normal bir saatte giriyorum. Modern altyapıya sahip, tarihi bir şehir beni karşılıyor. Misafirperver ve bisiklet sever bir kent. Bisiklet yolu altyapısı var. Sürücüler inanılmaz derecede medeni. Tekerleğimi yaya geçidine dokundurduğum anda duran araçlar. Bisikletli trafik ışıkları bile var.
Forli' de bir meydan.
Hava kararmadan önce kalacak yer bulmam lazım. Yol kenarındaki bir genç arkadaşa danışıyorum, hostel soruyorum. Hostel yokmuş. O da bir bayana danışıyor ve yakınlardaki kiliseye gitmemi öneriyorlar. Kiliseye gitmeden önce alışveriş yapmam lazım. Ben hemen bir süpermarkete yönlendiriyorlar. Arkadaşım benle beraber içeriye geliyor. Scotty ve Bıcır, dışarıda bağlı olarak bizi bekliyorlar. Bir paket mozerella, pirinç, ekmek v.s... alıyorum. Bu süpermerkette sadece kredi kartı geçiyor. Nakitle alışveriş yapılamıyor. İlginç br uygulama.
Rimini yolunda sıkça gördüğüm seks mağazalarının neden yaygın olduğunu anlamaya başlıyorum. Bana yardım eden genç arkadaşımız süpermarkette kaşla göz arasında hemen bir partner buluyor. Bu işler gerçekten çok kolay işliyor o yörede. Tabi konuşmasını bilene :)
Akabinde beni kiliseye yönlendiriyorlar. Çok teşekkür ediyorum arkadaşımıza. Kilisenin girişini bulmakta zorlanınca karşı taraftaki bahçeli bir yapıya yöneliyorum. Bir amca ile diyaloğa geçerek kalmak için izin istiyorum ve kiliseye gitmemi öneriyor. Bisikletim orada kalıyor ve benle beraber kiliseye geliyor. Kilise bahçesinde kilise izcileri var. Adam derdimi onlara aktarıyor. Onlarda papazı buluyorlar ve derdim papaza aktarılıyor ve kilisede kalabileceğimi öğreniyorum. Scotty ve Bıcır' ı hemen kilise bahçesine götürüyorum. Bir süre sonra papaz büyüğüm geliyor ve benle tanışıyor. saat 21.00' de içeriye gelmemi istiyorlar. O saate kadar yemek işimi hallediyorum. Mozerellanın sade yenmesinin zor olduğunu anlıyorum. Tamamen tuzsuz bir peynir. Ekmek arası bile zor yeniyor. Bir kilo muz tükeniyor o arada.
Bu gece kalacağım Forli Santa Maria del Fiore kilisesi.
Buda kilise bahçesindeki bir güzellik.
İzci arkadaşlarımız ilk başta bayağı ilgi gösteriyorlardı ama sonrasında kendi aralarında eğlenmeye başladılar. Bisikletle o kadar uzun bir yolda olmam onları şaşırttı. O akşam anladım ki, İtalya' da uzun yol bisiklet kültürü yok. Daha sonraki haftalarda bu görüşüm kesiniyet kazanacaktı. Yollarda İtalyan kökenli bagajlı bisikletçi görmekte zorlandım. Antreman yapan yol bisikletçileri çok fazla. Ama uzun yolcu çooooooookk nadir.
Papaz büyüğüm sözünü ettiği saatte gelip, beni içeriye aldı. Nerede kalacağımı gösterdi. Çekyat benzeri bir yatak açtı ve tuvaletin yerini gösterdi. Akabinde Scotty ve Bıcır' ı kilise içine almamda bana yardım etti.
Papaz büyüğüm bir kez bile dinimi sormadı. "Sen Türkiye' den geldin, seni barındırmam filan" demedi. Allah gani gani razı olsun.
12. Gün bilgileri:
02.08.2010 Pazartesi
Güzergah: Rimini-San Marino-Forli
103.02 klm. / 872 klm toplam.
15.5 km/h ortalama. 42.3 km/h maksimum.
Seyir süresi: 06.38.29 saat. (molalar hariç)
3783 kalori
----------------------------------------------------- Bu blog sayfasında yer alan fotoğrafların telif hakları aksi belirtilmedikçe Baki Berk Kayalar' a aittir. Maddi amaç güden çalışmalarda izin almadan kullanılması telif hakları yasasına göre suçtur. Maddi amaç gütmeyen kullanımlarda ise kaynak belirtilerek yayınlanması önemle rica olunur. Öneri ve destekleriniz için baymineral@gmail.com adresinden bana ulaşabilirsiniz.
Artık yorum yok. Sustuk takip ediyoruz. Çok güzel.
YanıtlaSilinternette kefken fotografi ararken tesadufen denk geldim, italya gezisinin turkiye ayaginin basindan itibaren okudum. :)
YanıtlaSilingiltere'de yasadigim icin ozellikle turkiye ve bilhassa izmir yolu bolumleri icimi isitti. son birkac senedir eski sikligiyla olmasa da en azindan eskiden her sene cikilan yaz tatillerini, istanbul-kusadasi seyahatlerini ve yolun nasil da tatilin ayrilmaz bir parcasi oldugunu hatirlatti bana.
dedigim gibi tesadufen denk geldim ama artik takip ederim. :)
Zevkle okuyorum. Tesekkurler paylastigin icin .
YanıtlaSilTimukan Hanım, teşekkürlerimle.
YanıtlaSil